Evren Balta
26 Nisan 2022 Salı
Bu yeni soğuk savaşta ilk soğuk savaşta olduğu gibi iki bloğu birbirinden ayıran keskin ideolojik sınırlar ve kamplar yok artık. Her ne kadar kimileri yeni soğuk savaşın ideolojik sınırlarının demokrasi ve otoriterlik ekseninde çizileceğini söylese de dünyanın önemli bir bölümünün melez rejimlerin altında yaşadığı, Batı bloğunun kendi içinde yaşanan demokratik gerileyişin hızlandığı bir dönemde demokrasi ve otoriterlik ekseninin en azından kısa dönemde keskin bir ideolojik kutuplaşma hattı olmasını beklemek pek gerçekçi değil.
Murat Belge
25 Nisan 2022 Pazartesi
Ama sanıyorum başta Rusya ve Çin gelmek üzere, sol hareketlerin hepsi iktidarda iseler “kalkınma” uğraşına, iktidar olmadıkları yerde ücret yükseltme türünden uğraşlara girdiler. Bununla da yetindiler. Böylece sosyalizm oldukça kaba saba bir “karın doyurma” öğretisi ve pratiğine dönüştü. En önemlisi dünyayı burjuvazinin gördüğü dünya olarak görmeye devam ettiler. Dünya görüşü buradan başlayıp burada bitiyorsa, yapılan işin adını “gerçekte varolan sosyalizm” diye koymanın bir sakıncası olmuyordu. Neyin “gerçekte” olduğunu da parti saptamıştı.
Tanıl Bora
20 Nisan 2022 Çarşamba
Endişeli insan hakları savunucularından mesela, söz eden pek çıkmıyor, değil mi? Onların her alandaki sistematik hak ihlâlleriyle ilgili, insan hakları savunuculuğunun kriminalize edilmesiyle ilgili, giderek bizzat hak sahibi olma hakkının tehdit altına girmesiyle ilgili endişeleri, “gündemde” yer almıyor. Anlaşılan, endişenin ‘tanınması’ da bir statü. Kimin endişesinin dikkate alınacağı ve “endişeli” statüsü edinebileceği, bir imtiyazın konusu.
Işıl Kurnaz
16 Nisan 2022 Cumartesi
Devlet, kadın cinayetlerine adli birer vakaymış gibi bakarken ve bu çeteleyi tutan Platform'u kapatmaya çalışırken, kadınlar her gün, her saat, her dakika öldürülüyor. Devletin çözüm olarak bellediği şey ise bunun kaydının tutulmasını fiilen imkânsız, hukuken yasak kılmaya çalışmak. Sözde kadın hakları diyerek tahkir ettikleri şeyin, aslında sözde tedbirler ve sözde koruma olduğunu biz zaten biliyoruz, kadınlarla sınanarak öğrendik. Neyi söylerken, aslında neyi imlediklerini de ezberledik. Hedefin, Platform nezdinde neredeyse bütün kadın örgütleri ve feminist hareket olduğunu da…
Erdoğan Özmen
13 Nisan 2022 Çarşamba
Günümüzün en önemli fenomenlerinden birisi cehaletin, cehalet ve bilmeme tutkusunun yaygınlığı ve egemenliği. Gündelik hayat pratiklerinden politikaya hemen her alanı belirleyen bir güç ve yatkınlık bu. Otoriter/popülist lider ve siyasi hareketlerin hitap ettiği, oynadığı ve karşılık bulduğu gri boşluğu yaratan da aynı ürkütücü cehalet tutkusu. Bunun sapkınlıkla, sapkın öznel yapıya yol açan inkâr tutumuyla ve utanç duygusunun kaybıyla doğrudan bir ilişkisi var.
Murat Belge
11 Nisan 2022 Pazartesi
Yazının başlığında Macaristan’ın bir “uyarı” olabileceğini yazdım. Farklılaşma son derece önemli olmakla birlikte Tayyip Erdoğan’ın şapkadan tavşan çıkarma yeteneğinin hafife alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, Erdoğan’ı ve partisini yirmi yıldır iktidarda oturtan tarihi geçmiş sözkonusu. Macaristan’ın “sosyalist” geçmişine şiddetle karşı olması Orban’a da, Fidesz’e de, oldukça sağlam karılmış bir popülarite sağlıyor. AKP de benzer bir desteği dediğim o tarihi geçmişe karşı aldığı, bildiğimiz düşmanca tavrı nedeniyle elde ediyor.
Ahmet İnsel
10 Nisan 2022 Pazar
Farklı bir Putincilik türü, Vladimir Putin’in temsil ettiği “kodumu oturtan” otoriter, güçlü, şişkin kaslı erkek figürüne hayranlık duyan, kendilerini de böyle bir lider olarak görmek isteyen, ya da böyle bir lidere tabi olmayı arzulayanlardan oluşuyor. Güç karşısında büyülenmiş Putincilik, daha doğrusu Putinseverlik esas olarak aşırı sağ eğilimli çevrelerde karşımıza çıksa da, bunun sol söylemli versiyonları da maalesef var. Güçlü ve güç timsali lider kültüne tapınanlar için, Putin her bakımdan model teşkil ediyor.
Tanıl Bora
6 Nisan 2022 Çarşamba
Emiroğlu, Trabzon’un “Liberal Bolşeviği”nin çekildiği köşesinde dünya merakını sürdüren, toplumsal ortamla beşerî uyumunu kollarken haysiyetini de koruyan, Kulaç’ın kendi vakur tabiriyle “birtakım politikacıların faydasız neşelerine” prim vermeme kaygısını hep gözeten bir aydının hüzünlü portresini çiziyor. Emiroğlu’nun şu cümlesi, bu kitabın tacı ve tahtıdır: “Rıfkı Kulaç’ın entelektüel kapasitesi, bir emniyet sorunu olduğundan fazla, toplumsal ve siyasal bir sorundur.” Lüzumlu ve faydalı bilgilerin ötesine açılan meraklarla ilgili bir ‘beka’ sorununu tarif ediyor Emiroğlu. Bizzat taşralaştırıcı bir beka sorunu…
Cuma Çiçek
5 Nisan 2022 Salı
Büyükşehir Belediyesi’ni ve başkanı Ekrem İmamoğlu’nu bu karar için tebrik etmek gerekiyor. Zira, bu karar bir yandan dindar yurttaşların kimliklerinin tanındığını ifade ederken bir yandan da kamu hizmetlerinin sunumunda yurttaşların ihtiyaç ve taleplerinin dikkate alındığını gösteriyor. Ötesi, dışlayıcı laiklikle özdeşleşmiş CHP’nin, ülkenin en büyük şehrini yöneten belediye yönetimi üzerinden dindar muhafazakar camiayla ilişkisini iyileştirme arayışını destekliyor.
Işıl Kurnaz
3 Nisan 2022 Pazar
Türkiye’nin din özgürlüğü karnesine bakıldığında görülecektir ki eğitim hakkı ile din özgürlüğü kesişimsel olarak ihlal edilmekte. Bu şu demek, okullardaki zorunlu din derslerinden, din kültürü derslerinin müfredat yapısı ve okutulan kitaplara, Alevi, Müslüman olmayan ya da dini eğitim almayı istemeyen çocuklar için alternatif yoksunluğuna kadar din özgürlüğü, aslında eğitim hakkı ile yakından ilişkili. Bu yüzden de icrası takip edilen kararlardan önemli bir kısmı din ve eğitimin kesiştiği kararlardan oluşuyor.
Erdoğan Özmen
30 Mart 2022 Çarşamba
Schadenfreude, günümüzde utanç duygusunun yerine geçen, utanç duygusunun kaybıyla boşalan ruhsal alanı dolduran bir tür duygu kompleksi olarak görülmelidir belki de. Utanmazlık ve ikiyüzlülükle bitişen, eklemlenen bir ruh hali olarak. Bu, aynı zamanda schadenfreude’nın sıradan ve gündelik bir duygu olmaktan çıkıp, sapkın öznelliğe yaslanan bir toplumsal bağlamda bambaşka bir şeye dönüşmesinin hikayesi.
Orhan Koçak
29 Mart 2022 Salı
Türk solu, Türkçü sol, 1930’lu yıllardan bugüne, bugünün Kemal Okuyan’ına, Aydemir Güler’ine filan kadar, sağa sola çarparak, yara bere içinde geldi, her tarafı morarmış. Şimdi HDP ile işbirliği yapmaya tenezzül eden örgütlerin ileri gelenlerinin bundan daha 40 yıl filan önce Diyarbekir’in bir meyhanesinde yürek yedikten sonra “Ben Kürtlerin…” diye iskemleyi arkaya attığını hatırlayanlar da henüz yaşıyor. Belki de çok ayıplamamak gerekir. Mihri Belli’den, Patriyot’tan, Doktor’dan, Sadun Hoca’dan, hatta Aybar’dan kalan miras buydu.