Orhan Koçak
6 Mart 2022 Pazar
İşte, elimden geldiğince incinmiş bir “Doğulu” ruhun yine de ölçülü ve hafifçe ironik tepkisini yansıtabilmesi için uğraştığım bu cümleler (ve çok daha ustalıklı benzerleri) Hans Kohn ve izinden giden Liah Greenfeld gibi liberal siyaset felsefecileri/bilimcileri tarafından tam da öyle damgalanacaktır: gecikmiş Doğulu milli bilincin yaralı, reaktif ve “hasûd” protestosu. Etrafımıza bakarak, bunun büsbütün yanlış bir teşhis olduğunu söyleyebilir miyiz?
Işıl Kurnaz
5 Mart 2022 Cumartesi
Zeytinlikleri imara açma inadı bitmemişti tabii. Siyasal iktidarın öğrettiği şeylerden biri de şuydu: Geri adım atar gibi görünmek, ses çıkartılan, kamuoyu oluşan bir kanun teklifini dondurmak, icra etme ve yapma inadından vazgeçmek değildi, sadece uygun ve sessiz bir zamanını beklemekti. Bunu minik bir Resmî Gazete takibiyle görmek bile mümkündü...
Erdoğan Özmen
2 Mart 2022 Çarşamba
Demek ki, insanlık ailesine/insanlığın ortak bahçesine aidiyet olgusunda temellenen asli dayanaklardan mahrum kalmış, o ortak yerin norm ve değerlerini, temel ahlaki buyrukları  çiğnemiş/ihlal etmiş hissettiğimde. Bir arada olmanın, müşterek bir hayatın en temel teminatıdır bu: Ötekinin bu türden bir ihlali/başarısızlığı üstleneceğini ve utanç içinde geri çekileceğini peşinen varsayarım. Utanma kapasitesini/yeteneğini kaybetmiş yüzsüzlerin, demek, hiçbir durumda kaybetmiş bile hissetmeyeceği ölçüde kalınlaşmış bir yüze sahip olanların karşısında duyduğumuz tiksinti ve irkilme bundandır.
Aksu Bora
1 Mart 2022 Salı
Feminist politika, bir çıkar hareketinden ibaret değil. O sebeple zaten, “feminizmin öznesi kimdir” sorusunun, yani aslında, feminizmin kimin çıkarlarını koruyacağı sorusunun başımıza bela olduğunu düşünüyorum. Feminizm, iktidarın temel eksenlerinden birini, cinsiyet ilişkilerini değiştirmeye niyet etmesiyle, bir grubun ya da bir cinsiyetin iradesinden (yahut çıkarlarından) çok daha fazlasını kapsayan bir politikadır. Feminizmi kadın hakları hareketinden fazlası yapan şey, budur. bell hooks’un dediği gibi: Feminizm, herkes içindir!
Murat Belge
28 Şubat 2022 Pazartesi
Ukrayna direnişinin Rusya’nın (ve Putin’in) beklediği ve umduğu kadar kolay ve hızlı yürümediği anlaşılıyor. En şiddetli çarpışmaların Harkiv’de geçtiği söyleniyor. Kiev de düşmüş, teslim olmuş değil. Rus birliklerinin istedikleri sonuca ulaşmaları geciktikçe birtakım temel kaynaklarının da azalacağı söylenenler arasında. Bunlara bakarak “Bravo Ukrayna’ya!” demek mümkün tabii. Ama bütün bu olaylar kocaman bir insanlık felaketinin parçaları. Ukrayna sınırlarından çıkarak çeşitli komşu ülkelere sığınanların sayısı da şimdiden dört yüz bine dayanmış durumda.
Evren Balta
27 Şubat 2022 Pazar
Putin’in ilerleyen yaşının ve artık kendisini şimdiden değil gelecekten görmesinin de etkisi eklenmeli. İktidardaki yıllarının artık sayılı olduğunu bilen bir liderin giderken yanında büyük bir miras götürme arzusunun tarihi hareket ettirme gücünü hiçbir zaman küçümsememeli. Elbette liderlerin arzuları her zaman kapasiteleri ile sınırlı. Rusya söz konusu olduğunda ise merkezileşmiş karar alma süreçleri ve nükleer silahlara sahip büyük bir devletin başında olmak hiç de azımsanamayacak bir kapasite.
Tanıl Bora
23 Şubat 2022 Çarşamba
Emekçinin zincirine dönüşmüş telefonunu onun başına kakan da bir emekçi olduğunda ise, bu hücum alttakilerden, aşağıdakilerden geldiğinde, elem verici bir sınıfsal özyıkım ideolojisinin infilâkı oluyor. Kendisi de 7/24 telefon kontrolünde olan, gecenin bir vakti Whatsapp’tan iş talimatı alan, telefonuna düşecek üç kuruşluk bir ödemeyi bekleyenin, aynı telefon mesaisine tabi olana patlayan hıncı, aslında içten içe kendi durumuna duyduğu öfkenin bastırılması ve ikamesi değil mi?
Ahmet İnsel
21 Şubat 2022 Pazartesi
Bu “yerli ve milli” güvenlik ve ceza politikasının en çarpıcı icraatı, “terör suçu” nedeniyle hapiste olan insan sayısında yatıyor. Avrupa Konseyi raporunda yer alan 9 no’lu tabloda suç türlerine göre dağılım yer alıyor. 2021’in ilk çeyreği itibarıyla toplam 30.514 kişi Avrupa Konseyi üyesi 47 ülkenin hapishanelerinde “terör suçu” nedeniyle tutuklu veya mahkûm. Bunların 29.827’si yani %97’si Türkiye hapishanelerinde yatıyor.
Işıl Kurnaz
19 Şubat 2022 Cumartesi
Türkiye’de bugün, sanırım başkasının bilgisinden yoksun, o sınır çizgisini geçmek ve aşmak için değil, kalınlaştırmak için kurgulayan bir toplumsal iktidar alanı da oluşuyor. Türlü çeşitli derneğin, erkeklerin başında olduğu grupların Medeni Kanun’daki en büyük kadın kazanımlarına saldırması bununla da ilgili. Kendi bireysel hikayesinden yola çıkıp, tüm kadınlar için adaletsiz bir düzenleme istemekte bir beis görmüyor. Karşılaşacağı bir başkasını bulmamak için kendi sınırlı fanusuna kapandıkça kapanan ve gücünü, sürekli kendisiyle aynı sesi duymaktan alan bir topluluk olarak…
Kenan Erçel
17 Şubat 2022 Perşembe
Siyasetin farklı kulvarlarında da çok farklı bir manzara çıkmıyor önümüze muhalefet cephesinde. Örneğin, İYİP’in Başkanlık Divan’ında başörtülü tek bir kadın yer alıyor, Gençlik Politikaları Başkanı sıfatıyla (Berna Sukas). CHP’nin il belediye başkanlarından sadece biri kadın, o da başörtülü değil. Keza CHP’nin 191 ilçe belediye başkanı arasında bir avuç kadın var, onların da hiçbiri başörtülü değil. Cinsiyet dağılımı CHP’nin Merkez Yürütme Kurulu’nda bir nebze daha dengeli ama orada da toplam 16 üyeden 5’ini oluşturan kadınlar arasında başörtülü yok. CHP Kadın Kolları MYK üyeleri için de durum aynı.
Erdoğan Özmen
16 Şubat 2022 Çarşamba
İlginç bir psikiyatrist/psikolog sınıfı ortaya çıktı son zamanlarda. Ya da hep vardı da daha görünür oldu belki. Özellikle sosyal medyada özlü sözler ve formüller paylaşıyor, kısa kısa değerlendirme ve tahliller yapıyor, doğru düşünce ve davranış tavsiyelerinde bulunuyor, reçeteler sunuyorlar. Bütün bağ ve ilişkilerinden soyutlanmış bir birey varsayıyor ve ona sesleniyorlar. Saf/steril bir mutluluk ve iyilik hali tarif ediyor ve bunun kaynaklarını yalnızca kendimizde bulabileceğimizi ileri sürüyorlar.
Murat Belge
14 Şubat 2022 Pazartesi
Bunu, kitlesel bağlarının zayıf kalmasına bağlıyorum. Değişik koşullarda, kitleler içinde siyaset yaparak ilerleyebilse, bu bağları güçlendirmenin yollarını da yaşayarak öğrenebilirdi. Sosyalist olmak dünyanın her yerinde güçlükleri, güçlükten de öte, tehlikeleri olan bir şey. Genel gidiş böyle olmadığı halde, bunu anlayan ve böyle davranan bireyler de hiç çıkmadı değil. Ama yeterli olmadı. “Sosyalist siyaset” yapmak, her şeyden önce, “kalabalık” olmayı gerektirir.  Bunun da koşulu, anlayışlı olmak, “geçimsiz” değil “geçimli” olmak, sabırlı olmak gibi özellikler edinmektir.