Murat Belge
17 Ocak 2022 Pazartesi
“Dün dündür” gibi bir açıklama yapmak zorunda kalanların halinde tavrında “mahcubiyet” gibi bir şeye de rastlanırdı. Oysa yeni dönemde bu gündelik gerçeklik haline geldi. Tayyip Erdoğan, örneğin, ne söylediyse tersini de söyledi. Kimi zaman bu yön değişikliğini bir “kandırılma” sonucu olmuş bir şey olarak sundu bizlere. Kimi zaman (ve çoğunlukla) böyle bir şeye de gerek duyulmadı. Sonuç olarak, “gerçeklik” diye bellediğimiz şeyin oldukça değişken ve keyfi olduğu bir dünyada yaşamaya başladık. Yavaş yavaş alışıyoruz.
Tanıl Bora
12 Ocak 2022 Çarşamba
Muhalefetin de bu kalıbı gönül rahatlığıyla kullandığını görüyorsunuzdur. Kılıçdaroğlu 2020 Aralık’ında Katar’a yapılan satışlar nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın millî güvenlik sorunu haline geldiğini söylemişti. Geçtiğimiz Nisan’da da ABD Başkanı Biden’ın “Ermeni soykırımı” ifadesini kullanması vesilesiyle AKP’nin dış politikasına yüklenirken, “Erdoğan millî güvenlik sorunu haline gelmiştir” ithamını tekrarladı. AKP kurucusu ve CHP milletvekili Abdüllatif Şener, 2019’dan beri, Erdoğan ve ailesinin malvarlığının bir millî güvenlik sorunu haline geldiği savını yineliyor.
Orhan Koçak
11 Ocak 2022 Salı
Ya direnç, o bitti mi? İkinci Yeni'nin karşılaştığı ilk direnç (50’ler ve 60’lar boyunca) bu şairlerin “soyut ve anlaşılmaz” bulunması kadar, “yerli ve milli” bir tavrı reddederek “kozmopolit” olmalarıyla ilgiliydi (ya da zaten tam bu yüzden “soyut ve anlaşılmaz” sayılıyorlardı). Üstelik bu kozmopolitliğe itiraz edenler içinde, sadece Mehmet Kaplan ve Attila İlhan gibi sağcılar ve kripto-sağcılar değil, Asım Bezirci gibi solcular da vardı. Türk-İslam milliyetçiliği tarafından örtülmek, silinmek istenen bütün bir Türk-İslam dışı hayat, İkinci Yeni'de bu milli örtüyü yırtan inatçı kalıntılar halinde yeniden görünür olmaya başlamıştı.
Işıl Kurnaz
8 Ocak 2022 Cumartesi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan şeyin, tam olarak ne olduğu üzerine biraz daha eni konu düşündüğünüzde, yapılanın bir Bakanlık operasyonundan çok daha fazla bir anlamı olduğunu da görüyorsunuz. Meselenin sadece CHP’nin kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne duyulan kin ve hırsla, AKP’nin uzun yıllar sonra İstanbul’u bırakmak zorunda kalmasının yarattığı şaşkınlık ve öfkeyle ilgili olmadığını da… Çünkü öyle olsa, zaten türlü çeşitli kanun değişiklikleriyle, Belediye’nin yetkilerini tırpanlayan, o yetkileri merkeze ve siyasi iktidara aktaran karar ve düzenlemelerle, pekâlâ Belediye’nin işlevsizleştirilmesi yeterli görülürdü.
Sezen Ünlüönen
7 Ocak 2022 Cuma
Bunlar kimsenin aklına gelmemiş, eşi menendi bulunmaz tespitler değil elbette, ama Mert Sarıç’ın her bir karakteri diğerinden keskin hatlarla ayırmayı mümkün kılan büyük taklit/rol yeteneği, gözlem kabiliyeti, bir de ne yalan söyleyeyim, gitgide muhafazakarlaşan bir kültürel iklimde peruklar, makyaj ve kadın kıyafetleriyle birçok farklı kadın tiplemesine can veren Konyalı bir genci izlemenin keyfi sebebiyle hemen hemen her gün açıp bakıyorum bu hesaba.
Erdoğan Özmen
6 Ocak 2022 Perşembe
Bir karanlıktan ve kötülükten bahsedeceksek bile, bunu yapısal düzeyde ve kendi bağlamına yerleştirerek yapmalıyız. Belki de bunların tamamı -temelde aynı fenomenin diğer yüzü olarak- sapkın ruhsallığa karşı geliştirilen, daha derindeki sapkınlığı aynı anda hem ifşa eden hem de görünmez kılan -bilinçdışı-savunmalardır. Sadece inkar etmeyi bilen, hakikatle ilişkisi inkar etmekten ibaret bir bilinçdışı zihnin tezahürleridir. Her seferinde daha da sefil örneklerine tanık olduğumuz, tarif edecek sözcük bulmakta güçlük çektiğimiz yüzsüzlük ve utanmazlık pratiklerinden, iktidara ve güce tapınma ayinlerinden ziyade, dikkat ve ilgimizi sapkınlığa yoğunlaştırmalıyız demek ki.
Ömer Laçiner
5 Ocak 2022 Çarşamba
Sol sıfatlı partilerin işçi ve yoksullar nezdinde destek kayıplarını iktidar performanslarına, kurdukları rejimlerin çökme nedenlerine bağladığımızda neden aynı sonucun sağ parti ve rejimler için pek de geçerli olmayışı üzerinde kafa yormuyoruz? Nitekim, bütün dünyada ve Türkiye’de iktidarı bırakın başarısızlığı, rezalet sahneleri ile sona ermiş sağ partiler, dağılıp gitse hatta iktidarı bir sol partiye bıraksa bile çok geçmeden yerini bir diğer sağ parti alabiliyor ve bu kez o iktidara gelebiliyor.
Murat Belge
3 Ocak 2022 Pazartesi
AKP’nin ve “Reis”inin söyleyeceklerinde ye yapabileceklerinde ciddi bir daralma görülüyor.  Kendisi sürekli hukuk dışında kalan bir iktidarın siyasi hasımlarını yasa dışına itme çabalarının trajikomik özellikleri bir yana, bir de ciddi “malzeme eksikliği” yaşıyorlar.  Şu saçma sapan gassal hikayesiyle ve dört elle sarıldıkları iddianameyle İstanbul gibi bir kentin kendilerine 800.000 fark atarak kazanmış Belediye Başkanı’nı azletmeye ve yerine kayyum getirmeye kalkışmaları çaresizliklerini, hayal güçlerinin sefaletini açığa vuruyor. “Demek bunlara kaldılar” diye düşündürüyor.  Bu zaten başlı başına bir tükenmişlik, bir iflas durumunu anlatıyor.  Ama zaten gerçek durum da bu.
Orhan Koçak
31 Aralık 2021 Cuma
Armağan’ın kendisi de bir edebi mücadeleden söz etmiyor mu: direniş ve direnişin “kırılması”? Çekişmeden galip ya da mağlup çıkmanın yapıtın ne ve nasıl olduğuyla hiç mi ilgisi yoktur? İtibar ve değer gibi şeylerin özsel olmadığını, hatta bütünüyle göreli, “itibari” ölçütler olduğunu kabul edebiliriz. Ama bunu kabul etmek bir şeydir, yapıtın başarı ya da başarısızlığını sadece “dış koşulların” etkisine bağlamak bambaşka bir şey. 2013 Gezi Direnişi sırasında “Turgut Uyar’ın askerleriyiz” diye bir slogan ortaya çıkmışsa eğer, bunun sebebi 1950’lerden beri imge teriminin şiir söyleminde hep dolaşımda tutulması, bir bakıma “propagandasının” yapılması mıdır?
Tanıl Bora
29 Aralık 2021 Çarşamba
Kıvılcımlı’nın entelektüel dünyayla, özellikle solun düşünce dünyasıyla derdi, -kadirbilmezlikle ve tartışmasızlıkla da alâkalı-, yerli düşünsel üretimin küçümsenmesi ve bir tür aşağılık kompleksiydi. 1969’da yazdığı bir metnindeki ifadesiyle. “Batılı bilgin önünde yamyassı aşağılık duygusu kadar, kendi toprağındaki düşünüre karşı, karlı dağları ben yarattım sanan aşağılık kompleksi…” 1967’de bir konferansta Sadun Aren’in “Türkiye kapitalizme geçişte neden geri kaldı? Bunu ben bilmiyorum. Bilen de olduğunu sanmıyorum” deyişine şöyle itiraz etmişti...
Aksu Bora
27 Aralık 2021 Pazartesi
Kendine saygısı olan bir roman kahramanının on altı yaşındaki birine söyledikleriyle diyelim otuz yaşındakine söyledikleri aynı değildir. Genç olana “seyreltilmiş” versiyonu uygun görmüyorum, anlatmaya çalıştığım o değil. Tıpkı çocukken ya da gençken hayatın daha kolay olmadığı gibi, roman kahramanları da çocuklara ve gençlere daha basit hikâyeler anlatmazlar. Ama insanın dikkat kesildiği şeyler, yaşadıkça değişir- hepimizde aynı biçimde değil muhtemelen (öyle olsa ne sıkıcı olurdu); zamanla kimimiz kahramanları daha az dinleriz, kimimiz söylediklerinden çok söylemediklerine kulak veririz...
Işıl Kurnaz
26 Aralık 2021 Pazar
Yaşar Kemal’in 1950’lerde yaptığı şey sanırım, bir tür duruş açısıydı: Hem dünyanın içine girip, onun içindeyken, o sarsılırken sözünü söylemek, tavrını bir duruşa eşitlemek, hem de binbir şekle girerek işini her türlü halleden, bir ormana baktığında inşaat ve menfaat gören o talan aklının, bir tepeden yuvarladığı kayayı, ormanın bir noktasında, bir açısını bulup durdurabilmek.  Siyasal iktidarın, dünyada hiçbir sağlam zemin bırakmadığı bir çağda, belki de en büyük mücadele, duruş açını bulabilmektir. Nerede ve nasıl durduğun kadar, orada neden durduğunu da bilmek