Murat Belge
13 Nisan 2021 Salı
Birçok alanda kendini istenmedik koşullarda bulan iktidar, ne zaman geleceği belli olmayan “önümüzdeki seçim”de propagandasını dayandıracağı elverişli konular arıyor. Böyle bir bildiri bu çerçevede kullanışlı olabilirdi. Geçmişteki kabarık sayıda darbeler (başarılı olanları da, olmayanları da) Erdoğan’ın sık sık kazıp çıkarma gereğini duyduğu konular; demek ki hâlâ bir etkileri var. Bunlara bir yeni girişimin eklenmesinin herhalde bir zararı olmaz. Bu gibi olaylar Tayyip Erdoğan ve AKP açısından yalnızca bir propaganda aracı olarak fayda sağlamıyor. Temmuz’daki darbe girişimini düşünün. Bu olayın olmuş—ve durdurulmuş—olması Erdoğan iktidarına ne kadar somut iş yapma imkanı verdi! Konum, işlev değiştiren kurumlar, kitlesel tasfiyeler, çeşit çeşit “zapturapt” fırsatları.
Sezen Ünlüönen
12 Nisan 2021 Pazartesi
Son yıllarda edebiyat uzmanları arasında süregiden “yöntem” kavgaları da bu belirsizliğin bir uzantısı tabii: edebiyat uzmanı tam olarak “neyin” uzmanıdır, çalıştığı “şey” nedir, hangi yöntemleri kullanır türü sorular neredeyse son yirmi yıldır farklı taraflar arasında ateşli kavgalara yol açmakta. Bu tartışmalar alanın dışındaki insanlara “bir toplu iğnenin başı üzerinde kaç melek durabilir” nev’inden bir meşgale gibi görünse de geri planda yerleşmiş edebi kanonların soldan gelen eleştirilerle dağılması, beşeri ilimlerin mühendislik ve teknoloji gibi alanlar karşısında her daim kendini savunma pozisyonunda bulunması, akademinin prekarlaşması gibi eğilimlerden besleniyor esasen.
Kemal Can
11 Nisan 2021 Pazar
Amirallerin “iktidara parmak sallama” olarak yorumlanan çıkışındaki asıl sorun, ileriye matuf tehlike değildi aslında. Aksine “potansiyel tehlike”, iktidarın üzerinde tepineceği fırsat olarak çok verimli görülmüş olabilir. Zaten meseleyi CHP’ye yıkarak devam ettirilen bu yönü çok tanıdık. Fakat “parmak sallamanın” asıl sorun yaratan kısmı, sallanan bir parmak olması. Bahçeli’nin çok erken bir aşamada “amirallerin apoletlerini sökün, maaşlarını kesin” sertliğindeki tepkisinin sebebi de, kendi tuttuğu alanda ciddi bir “savunma” boşluğu yaratması. Güvenlikleştirilebilmiş alanlardaki yekpare görüntünün veya en azından sessiz onayın bozulması. Belki de birilerinin bunu gösterebilme veya ima  cüreti.
Aksu Bora
9 Nisan 2021 Cuma
Basitçe, her kuşağın anne babalık pratiklerinden söz ediyorum. Hani şu “bizimkiler çok disiplinliydi, biz de o sebeple fazla mı şımarttık bunları?” hikâyesinden. Her bir ailenin kendi tarihi, dinamikleri vardır elbette de, bir yanda da böyle bir kuşak bilgisi var: bizimkiler çok disiplinliydi. Sembolik babalar, popülizm, otoriter liderler hakkında konuşup duruyoruz; Selim Aydın’lar hakkında söyleyecek bir şeyimiz yok mu peki? Toplumların “baba” ihtiyacı içinde olabildiklerine ikna oluyoruz da erkeklerin babalarından kurtulma arzuları bizi neden bu kadar az ilgilendiriyor, bu arzuyu bireysel bir mesele mi sanıyoruz? “Oğulluktan sessizce çekilmeyi bilmek” üzerine düşünmek için şair mi olmak lazım?
Tanıl Bora
7 Nisan 2021 Çarşamba
Kırmızı çizgi, Siyasî'den Askerî'ye dönmenin sınırı. Senin şu kırmızı çizgine karşı benim bu kırmızı çizgim… Kırmızı çizgi çekmek, ben artık bunu konuşmam, müzakere konusu olamaz, tartışmam, tartıştırmam, anlamına geliyor. Gayet ‘masum’ sahalarda da kendini gösteren kırmızı çizgi enflasyonu da, iktidarın siyasal ve toplumsal iklime hâkim kıldığı tarz-ı siyasete, daha doğrusu tarz-ı anti-siyasete gayet uygun düşmüyor mu? Kırmızı çizgilerle mayın tarlasına dönmüş bir vasat, anti-politikanın istimlâk alanıdır.
Barış Özkul
4 Nisan 2021 Pazar
Yıllarca süren kafes hayatından ötürü avluda gördüğü koyunu canavar zannedecek duruma düşen Osmanlı şehzadelerinin acizliği; Abdülhamid’i Abdülhamid yapan evhamların gerisindeki hadiselerin ağırlığı; ölüm korkusuyla paranoyaklaşıp zalimleşen, evhamlı halleriyle her şeyden şüphelenen ve cebinde daima bir panzehir taşıyan padişahın dramı katille maktulü aynılaştıran Osmanlı hapishanesinin görünümleri. Veba günlerindeki Minger adası Osmanlı hapishanesinin bir replikası: Vali Sami Paşa, Ramiz, Doktor Nuri, otel odasından ya hiç çıkmayan ya da çıktığında zırhlı landosuyla dolaşmak zorunda kalan Pakize Sultan hep bir hapis hayatı yaşıyorlar.
Derviş Aydın Akkoç
4 Nisan 2021 Pazar
Sadelik değil, iri fiyakalı laflar; anlama gayreti değil, yargılama hazzı; sükûnet değil, gürültü patırtı hâkimdir tüm bu yorum cümbüşüne, tanıma iddialarına; bazen yıllanmış yakınlıklara atıflarla... Yakın ya da uzak, dış dünya her durumda bu meşaleli kişilerin kendi iç optiğinden geçerek anlamlar edinir; içe saplanıp kalmış, oradan bir milim sapmamaya yeminli özne bir öz-düşünüm, kendi üzerine tefekkür sürecinden damıtarak sözünü ve bakışını meşrulaştırdığı kanısındadır tabii.
Erdoğan Özmen
1 Nisan 2021 Perşembe
Nasıl adlandırırsak adlandıralım oldukça yaygın ve karmaşık bir mesele bu: Baba özlemi, baba ihtiyacı, baba arayışı, baba nostaljisi, baba işlevi. Edebiyatın, sinemanın, psikolojinin, popüler kültürün, toplumsal ve politik analizlerin başlıca temalarından birisi. Otoriter ve popülist liderlerden söz açıldığında örneğin, “baba” konusu bir biçimde konuşmaya/yazıya dahil oluveriyor. Muhafazakar/sağcı akım ve söylemlerin “aile” vurgusunda karşımıza çıkan da aynı şey: Oradaki “kutsal aile” tablosu, çerçevesini babanın saptadığı, baba otoritesinin yüceltildiği ve mutlak sayıldığı, çocukların ve annenin tümüyle ona tabi ve bağımlı sayıldığı bir sahne çünkü.
Murat Belge
31 Mart 2021 Çarşamba
Bir toplumda iktidar dediğimiz yapılanmada bir değişiklik olmuşsa “iktidar bloku” dediğimiz bileşimde bir şeyler değişmiş demektir. “Milli Görüş” adını alan çizgi varolduğu yılların tamamında kendini topun ağzında hissetti. Öyle hissetmişken, şimdi iktidar koltuğuna sıkı sıkı yapışmış görünüyor. Bu, ne gibi bir değişimin sonucu olabilir? “Anadolu sermayesi” dediğimiz kesimin güçlenerek “iktidar bloku” içine girmesinin bu sorunun cevabı olduğunu düşünüyorum. “Blok” içine yeni bir kategori girmesi, çok zaman, orada bulunan bir sınıf ya da tabakanın oradan uzaklaşmasının işareti de olabilir.
Derviş Aydın Akkoç
28 Mart 2021 Pazar
Türlü ıstıraplar, gündelik sızılar, monotonluklar, can sıkıntıları, çaresizliklerle bezeli hayatın belli bir verim ve denge tutturarak devinimi sağlanmalıdır. Ruh sağlamlığını kurmuş bir özne, Spinoza’ya göre, sevinç içinde varlığını sürdürmek için çabalar. Sevinç ve çaba, ya da çaba ve sevinç: hayatı kımıldatma, ritmi sürdürme ve muhafaza etme hususunda kaçınılmaz bir zahmet ve meşakkat söz konusudur, ve her çaba onu silmek, dağıtmak, geçersizleştirmek üzere işleyen kimi çizgiler tarafından tehdit altındadır... Şiddetse dengenin yitimiyle, çabanın kesintiye uğratılmasıyla vuku bulur...
Menderes Çınar
26 Mart 2021 Cuma
AKP’nin sicilinden süzülen bu olasılıklar bir an için spekülasyon olarak kabul edilse bile, Erdoğan’ın Anayasa konusunda söylemediklerinden yola çıkarak bir değerlendirme yapılabilir. Erdoğan nasıl bir anayasa istediklerini anlatırken bir kere bile “demokratik” bir anayasa veya evrensel anayasal normlarla, insan haklarıyla uyumlu bir anayasa demedi. AKP’nin millet mahreçli, yerli ve milli olduğunu iddia ettiği eserlerinin ve pratiklerinin bir toplumu medeni kılan birçok değer ve normu Batı kökenli olduğu gerekçesiyle reddetmeyi bir erdem saydığını biliyoruz.
Ömer Laçiner
25 Mart 2021 Perşembe
İktidar cenahının kalıcı bir gerçekleştirme imkânı gördüğü için değil, sırf 2023 Ekim’inde konumunu koruyabilmek için son/yegane çare diye sarıldıkları seferberlik havasını kışkırtmak için  başlatacakları bu “idealimizi nihayet gerçekleştiriyoruz” sloganlı hamlenin ağır tahribattan başka bir sonucu olamaz. Bu tahribatın en yazıklanacak kısmı da  bu ülke ve toplumun, bütün örseleme ve hoyratlıklara rağmen hâlâ azımsanmayacak olan yapıcı enerjisinde, kültürel zenginliğinde/çeşitliliğinde ve bunların bileşiminde oluşan uygarlaşma edinimlerimizdeki kayıplardır.