Barış Özkul
9 Şubat 2025 Pazar
Gerçekliğin kendisine değil ama “gerçeklik etkisi”ne “talep”, hafifçe dokunup kaybolan ironi, yüzeyde parlayıp sönen “zekâ”, pastiş, üstkurmaca, dikkat aralığı yirmi saniyeye gerilemiş okurun hazmını kolaylaştıran şakacılık, tarihsel anlatıları bozup yeniden yazma… bunlar postmodern edebiyatın sıklıkla rastlanan trükleri. Karman çorman bir sandık odasını andıran bu postmodern edevata mimari ve “simetri” giydiren Orhan Pamuk gibi yazarlar yok değil. Koçak’ın dediği gibi, “her modelin iyi ve kötü örnekleri var.”
Cuma Çiçek
7 Şubat 2025 Cuma
Bu tutunma çağrısı en son 6 Şubat 2023 depremleri sonrası ortaya çıkan büyük dayanışma hareketiyle geldi. Türkiye’nin, dünyanın dört bir yanından dayanışma gösteren insanlar yeni bir gelecek ufku oluşturdular. Bu ufuk hepimizin önünde; dayanışmanın, ortaklaşmanın, müştereklerin ufku… Asıl mesele bu ufka doğru yürümek; kriz anlarında ortaya çıkan, fışkıran ama daha sonra hızla sönümlenen bu dayanışma ağlarını, toplumsal bağları gündelik hayatın belirleyeni haline getirmek, süreklileştirmek, bunun yol ve yordamlarını bulmak. 6 Şubat 2023 depremlerinin ikinci yıl dönümü vesilesiyle bu günlerde büyük afeti, kayıplarımızı ve yaralarımızı yeniden yaşıyoruz. Yapılan ve yapılmayanları yeniden hatırlıyoruz. Geçmiş onca afet ve yıkım deneyime rağmen hâlâ ne yazık ki yapılacak çok şey var.
Tanıl Bora
5 Şubat 2025 Çarşamba
Ayşe Zarakol’un harikulade Batı’dan Önce kitabından ilhamla koydum başlığı. O kitap, Batı’nın dünyanın merkezi haline gelmesinden ve ezel-ebed dünyanın merkezi imiş zannının oluşmasından önceki çağı analiz eder. Güven Gürkan Öztan’ın Merkez’den “Uç”lara (Ayrıntı Yayınları) kitabının adı da bence AKP’den Önce olabilirdi. Zira AKP’nin hükümran hale gelmesinden ve ezel-ebed hüküm sürmekteymiş hissinin oluşmasından (hissedilen hava sıcaklığı misali, hissedilen iktidar diyelim buna) önceki ‘çağın’ sağ siyasetine mercek tutuyor.
Murat Belge
3 Şubat 2025 Pazartesi
Teğmenlerin yerine getirdiği eylem bir “tepki” karakterinde bir eylem. Bu alanda iktidarın uyguladığı ise bir “politika”. Belirli bir planlı davranış çerçevesi içinde, iktidar, adım adım, kendi ideolojik kabul ve değerlerini egemen kılmak üzere yol alıyor. Bu ideoloji Türkiye’de askerlik mesleğini seçmiş insanların inançlarına, değerlerine tamamen karşıt. İlle asker olmak gerekmiyor; onlarla aynı paralelde düşünenlerin toplumda çoğunluk olduğunu sanıyorum. Aslında son yılların seçim sonuçlarına baktığımızda bunun eskiden böyle olmakla birlikte artık böyle olmaktan çıktığını düşünebiliriz.
Ahmet İnsel
1 Şubat 2025 Cumartesi
ABD merkezli bu yeni nasyonal-kapitalist otoriter rejimin başat niteliklerinden biri yağmacı bir kapitalizmden güç alması ve onu besleyerek, güçlendirmesidir. 2020’de Cédric Durand’ın önerdiği “Teknofeodalizm” kavramını benimseyen Varoufakis ve sayıları giderek artan gözlemciler bu yağmacı kapitalizmin esas olarak ABD’de güçlenen versiyonuna işaret ediyor. Teknoloji şirketleri ağırlıklı bu yeni aşırı zenginler grubunun sermaye birikimi yöntemi, maddi üretimden ziyade, ağ hizmetlerini kullananlarla ilgili bedava elde ettikleri bilgileri metalaştırmak, onların tercihlerini, zevklerini, algı dünyalarını kendi sermaye birikimlerini azamileştirme yönünde belirlemek. Bu yeni oligarşinin üyelerinin daha fazla kâr edebilmek için ilk yapmaları gereken daha fazla kullanıcı bilgisine sahip olmak.
Erdoğan Özmen
29 Ocak 2025 Çarşamba
Bir adalet ve eşitlik denizinde sere serpe, birbirine ses ve ışık olmanın sayısız yolunu, yordamını her gün yeniden, nezaketle, elbirliğiyle yarattıkları, keşfettikleri olağanüstü yolculukların adı. O sırada, aynı heyecan ve hevesle kat edilen kolektif deneyimlerin yeni ilişki mekanları yaratması. Bunun aynı zamanda kolektif bir biçimde kendi hakikatini üretme sürecine karşılık gelmesi. İnsanın yeni bir siyasal özne olarak, yeni bir siyasetin öznesi olarak o süreç içinde, o sürecin sonunda ortaya çıkması; bir araya gelmenin erdemi ve coşkusuyla kendinden başka ve daha büyük bir faile dönüşmesi.
Barış Özkul
23 Ocak 2025 Perşembe
Elizabeth Çağı’nın bu sorgulayıcı -bazısı tanrıtanımaz- yeni edebiyatçı ve entelektüel tipinin önde gelen temsilcisi Christopher Marlowe’dur. Genç yaşta ölen Marlowe, edebiyat tarihçileri tarafından potansiyel yetenekleriyle Shakespeare’a denk bir drama yazarı olarak gösterilmiştir. Ama onun oyunlarında Shakespeare’ın mizahı, gülmece duygusu, dramatik gerilimleri, krallarla soytarıların kusursuz birlikteliği yoktur. İyi trajedinin başlıca özelliklerinden olan seyirciyi önce rahatlatma, güldürme sonra yüksek bir trajik yoğunluğa ulaştırma becerisi eksiktir. Karakterleri Shakespeare’ın karakterlerine kıyasla monolitiktir. Bu bakımdan, Malta Yahudisi’nin “tefeci” Barabas’ının tek boyutluluğu ile Venedik Taciri’nin Shylock’unun karmaşıklığı kıyaslanabilir.
Tanıl Bora
22 Ocak 2025 Çarşamba
Dış politikayı iç politikadan nasıl ayırt ediyorlar? İç politikadan farklı olarak, "ideolojilerden" azade olmasıyla, partiler ve siyaset üstü ("millî dış politika") olmasıyla, "hepimizi" ilgilendiren ortak ulusal çıkarı temsil etmesiyle ve tabii aktörlerinin devletler olmasıyla... Oysa, dış politika ideolojiden azade değildir. AKP iktidarı, bunun modern Türkiye tarihinde en açık göründüğü dönem olsa gerek. Yanlış anlaşılmasın; AKP öncesi devirlerde de dış politika pekâlâ ideolojikti, hatta Batı'yla haset-hınç gerilimi ve milliyetçi "tehdit değerlendirmesi" bakımlarından, bariz süreklilikler de vardır.
Erdoğan Özmen
18 Ocak 2025 Cumartesi
Böylesi gelişmeler karşısında üzüntümüzü ve moral bozukluğumuzu daha da derinleştiren bir tepki veriyoruz haklı olarak: Bir demokratik kitle/meslek örgütünde bile bir arada durmayı beceremeyen, birlik olamayan, kaç kuşağın onca emek, çalışma ve çabasıyla kurulmuş, biriktirilmiş ve bugünlere gelmiş örgütleri hoyratça çarçur etmekte beis görmeyebileceğini, o emanetleri hakkıyla muhafaza etmeyi önemsemeyebileceğini belli eden, böylesi bir özensizliği ve gözü karalığı kendine yakıştırabilen sol/sosyalist bir çevre/grup/topluluk kadar heves ve ümit kırıcı başka ne olabilir ki?
Işıl Kurnaz
17 Ocak 2025 Cuma
Jose Arcadio’nun delişmenliğini, o simyalarla uğraşırken Ursula’nın ona duyduğu öfkeyi göremiyorsunuz. Romanda sayfalar boyunca anlatılan bazı ayrıntıların kaybolması, bu karakterlerin büyüyüp serpilmelerini nasıl etkilediğini boşluğa düşürüyor haliyle. Çünkü bu roman, sadece bir ailenin hikayesinden fazlasını anlatıyor. Siz romanda Kolombiya’nın dünyayla bağlandığı yerleri, Latin Amerika’nın izolasyonunu, politikanın kurulma biçimini okuyorsunuz da, dizide bu es geçilen bir ayrıntı oluyor. Çünkü dizinin seti, romanın dünyasının yeryüzündeki onlarca noktasından sadece birine düşüyor.
Ahmet İnsel
15 Ocak 2025 Çarşamba
Osman Kavala tutuklandığı güne kadar büyük, küçük demeden, toplumsal sorunlara somut ve etkili çözümler getirilmesi için uğraştı. Ezidi çocukların eğitimi, sokakta mendil satan çocukların okullaşması, kültürel faaliyetlere aşina olmaları, yoksulluğun özellikle çocukları maruz kıldığı kültürel dışlanmayla mücadele ve elbette Kürt sorununun çözümünde ilerlemek, Türkiye ve Ermenistan gençleri arasında diyalog, Avrupa ile kültürel ilişkileri taşra kentlerine taşımak gibi projelerin içindeydi. Ama hiçbir zaman ön sırada, protokolde yer almadı. Sanat merkezine dönüştürdüğü dedesinden kalan eski tütün deposunda, sergi açılışında davetlilere sandalye taşırken daha çok görüldü.
Cuma Çiçek
15 Ocak 2025 Çarşamba
Kürt meselesinin formasyonunda birinci kırılmayı Osmanlı’nın son dönemindeki merkezileşme süreci oluşturuyorsa, ikinci kırılmayı Cumhuriyet’in kuruluşu oluşturuyor. Sorunun Osmanlı’dan kalan “egemenlik ve güç paylaşımı” boyutlarına, Cumhuriyet’le birlikte “kimlik” ve “jeopolitik” boyutları eklendi. Cumhuriyet tarihi içerisinde bu boyutlara kökleri 1930’lara kadar uzanan “bölgeler arası eşitsizlik” eklendi. Daha da önemlisi, 1925-1927 sıkıyönetim, 1927-1952 umumi müfettişlikler (OHAL), 1960, 1971 ve 1980 darbeleri ve 1987-2002 OHAL dönemi dikkate alındığında neredeyse Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt coğrafyası olağan olmayan bir hukukla yönetildi.