Tanıl Bora
10 Ocak 2024 Çarşamba
Alarm çalan bir deyiş bu. “Türkiye’nin dijital devrimi kaçırma lüksü yok,” ikazında bulunuluyor mesela. Teknik direktörler, futbolcular “Bu maçı kaybetme lüksümüz yok,” “Hata yapma lüksümüz kalmadı” diyorlar. Camia içi ihtilaflarda, “falan kişiyi silip atma lüksümüz olamaz” ikazında bulunuluyor, makullük ve itidal gerektiren hallerle ilgili “inatlaşma lüksümüz olabilir mi?” deniyor.
Murat Belge
8 Ocak 2024 Pazartesi
Dünyada “muhalefet güçleri” zaman zaman varolan “legalite” alanının dışına taşma gereğini duyabilirler.  Bazı iktidarlar kendileri de legaliteyi çiğnemeye hazır olabilir ve dolayısıyla bu durumdan memnun kalabilirler. Ama legalitenin sınırlarını iktidara karşı korumak durumuyla yüzyüze gelen muhalefet sık sık rastgeldiğimiz bir durum değil. Bakalım bu tuhaf mevzilenme ne gibi tuhaf sonuçlar üretecek.
Cuma Çiçek
4 Ocak 2024 Perşembe
Kürtler tek yaralı cemaat değil elbette. Daha önce bu sayfalarda yazdığım üzere Türkiye “Yaralı Cemaatler” ülkesi. Tam da bundan dolayı yaralı cemaatler sosyo-politik ve sosyo-ekonomik alanın şekillenmesinde en etkili dinamiklerden biri, belki de en etkilisi. Kutuplaştırma siyasetinin bu derece etkili olması da esasında bu yaralarla ilgili. Zira, kutuplaştırma siyaseti toplumsal yaralarımızı açık tutar, çoğu durumda kanatır ve politik mobilizasyonu bunun üzerine kurar.
Erdoğan Özmen
3 Ocak 2024 Çarşamba
Psikanaliz tarihinde belli kırılma ve/ya da kopuş noktaları vardır. Gerçi her teorik/bilimsel disiplin için geçerlidir bu. Mevcut kavramsal çatı, teorik çerçeve ya da paradigmanın ortaya çıkan yeni bulguları/olguları yeterince içeremediği, anlamlandıramadığı, açıklayamadığı ve bu kapasite yetersizliğinin belli bir doygunluk noktasına ve niceliğe ulaştığı, belirgin bir hal aldığı, çatının/çerçevenin içeriden çatırdamaya, çözülmeye, dağılmaya başladığı an, bir devrim anıdır. Radikal bir paradigma değişikliğinin, epistemolojik kopuşun beklendiği, filizlendiği bir an.
Derviş Aydın Akkoç
31 Aralık 2023 Pazar
Eski sevgiliyle tecrübe edilen sevgide geçmişe ilişkin nostaljik anların, tatlı vakitlerin, sevimli pişmanlıkların yanı sıra, türlü taşkınlıkların, sapmaların, ihmallerin, çılgınlıkların da payı vardır; çoğun hesaplaşılmadan geçilmeye çalışılan, unutuşa (ölüme) terk edilen bir paydır bu… Bununla birlikte, eski ve yeni arasındaki diyalektiği bulandıran başlıca problemlerden biri –sanki tıkır tıkır işleyen bir zamansal sıralanış varmış gibi- sonra gelenin heybesine düşecek olan pozitif kazanımlardır
Kenan Erçel
29 Aralık 2023 Cuma
İktidarın iletişim ve eğitim (“devletin ideolojik aygıtları” demişti Althusser) üzerinden verilen hegemoni mücadelesinin önemli bir saiki de toplumsal kutuplaşma üzerinden kendi tutarsızlıklarını örtbas etmek. Zira muhalefet ne kadar ötekileştirilip öcüleştirilirse iktidar cenahının çelişkileri taban nazarında daha kolay mazur görülebilir bir hal alıyor. İşin ucunda rutin bir iktidar değişikliğinden ziyade bir ölüm-kalım meselesi olduğu algısı köpürtüldükçe en bariz yalanlar, U-dönüşleri bile sineye çekilebiliyor.
Aybars Yanık
27 Aralık 2023 Çarşamba
Bunun yanında toplantıdaki gençler arasında kurucu cumhuriyet fikrinin bir heyecan yarattığı açık. AKP’li yıllar içine doğmuş olmak, başka türlüsünü bilse de buna hiç şahit olmamak, üniversitelerin yaklaşık on yıldır üniversite dışında hemen her şeye benzemesi, kamusal alanın normunun İslâmi referanslara bağlanması ve bunun sonucunda gerici politikaların bundan farklı düşünen gençlerin yaşamına doğrudan etki etmesi, “İslâmcı despotik sermaye rejimi”nden epey rahatsız bir gençlik üretiyor.
Tanıl Bora
27 Aralık 2023 Çarşamba
Özel mülkiyetin doğuşuna dair şu meşhur mesel var ya: hani şu, tarihte-ilk-kez-bir-toprak-parçasının-etrafını-çevirip-“burası benimdir”-diyen-adam anlatısı… Veya, tarihteki ilk çitleme eylemi… Çitleme, tarihte bir vakitler olmuş bitmiş bir hadise değil. O adam, o adamlar, onların vekilleri-temsilcileri, birtakım şirketler, hâlâ bir yerleri “burası benimdir, bizimdir” diye çitlemeyi sürdürüyor. Umumiyetle devlet suretine bürünmüş olarak yapıyorlar bunu. Mülkiyet, hiç de sadece kişisel-özel olmayan, hukukî veya kısmen hukukî şiddete, kısmen de hukuk dışı zor mekanizmalarına başvurarak, kısacası çökme yoluyla da, genişliyor, yayılıyor.
Işıl Kurnaz
26 Aralık 2023 Salı
Yılmaz Erdoğan’ın bu yeni dizisi belki zannettiğimiz gibi kadın cinayetlerini meşrulaştıran bir tonda olmayacak ya da fail olarak fragmanda görülen kişi bir “kader kurbanı” olacak da gerçek katil olmadığını kanıtlamaya koyulacak, haksız yere hüküm giymiş olacak mesela. Bunların hepsi olabilir, hepsi ihtimal dahilinde. Ama meselenin düğüm noktası, senaryo değil. Hikâye nereye evrilirse evrilsin, cümlelerin bir söz yükü vardır ve sözcüklerin de bilinci. Yani sözcükler, öylece kendiliğinden dökülüveren, sorumluluğu insandan alıp kendilerine yükleyebileceğimiz birer kum torbaları değildir.
Murat Belge
25 Aralık 2023 Pazartesi
Bu saldırının sergilediği “huşunet” bu kurumun bu kişilerin gözünde nasıl bir nefret nesnesi haline geldiğini gösteriyor. Ama “nefret nesnesi” Boğaziçi’nden ibaret değil elbette. Yüzümüzü ağartan, sevgiyle andığımız bütün eğitim kurumlarının değeri bu cephede böyle. Tarikatlar ve sivil toplum örgütleri üstüne fikirleriyle Milli Eğitim Bakanı’mız hepimize fikir veriyor. Boğaziçi’nin direnen öğretim elemanlarının gösterdiği sebat da AKP iktidarının onlar hakkında beslediği duyguların boşa olmadığını ilan ediyor.
Erdoğan Özmen
21 Aralık 2023 Perşembe
Bilinçdışı kıtasının bilimsel bilgiye açılması, bilinçdışının psikanalizin inceleme nesnesi olarak yeniden inşa edilmesi ölçüsünde, belki ondan daha çok bizzat düşüncenin zemin ve koordinatlarının yeniden çizilmesi ve oluşturulmasıdır. Psikanaliz, demek ki şeylerin gerçek durumuna ilişkin eksiksiz bir içgörü ve aydınlanma sağlamanın ve buna yönelik arayışın çok öncesinde bizzat o içgörünün sorunsallaştırılması ve yeniden tarif edilmesinin peşindedir. Bilinçdışının en radikal anlamıyla düşünülmesidir bu. Bir tür bilgisizlik, karanlık ve bilinmeyen bir kıtaya ilişkin bilgi eksikliği meselesi değildir bilinçdışı.
Işıl Kurnaz
19 Aralık 2023 Salı
Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm, hafızanın ve hayal gücünün kelimelerini harekete geçiriyor, üstelik bunu toplumsal ve kişisel bir hafızanın çeperlerinden merkeze doğru taşıyarak yapıyor. Bu taşımanın ne kadar yüklü olduğunu biliyoruz tabii, çamurun içinde yaşadığı için kirlenmek ve kirletmekten korkmayanların geride bıraktığı o yükü ve kiri bildiğimiz gibi.