Tanıl Bora
17 Kasım 2021 Çarşamba
Evveliyatına bakarsak, bir siyasî etik kavramı olarak hoşgörü, din menşelidir. 16. yüzyılda Avrupa’da mezhepler arasındaki ihtilâfı ‘idare etmek’ için gelişti, sonra hukuksallaştı. Avrupa’da oluşmakta olan modern devletler bünyesinde, farklı dinî toplulukları bir arada yaşayabilir hale getirmenin icabı olarak benimsendi. Aralarında bir karşılıklı tahammül tesisine çalışılanlar, esasen Hıristiyanlığın mezhepleri idi. Zamanla, hoşgörünün ufku genişledi, en azından ona genişletmeye çalışanlar oldu.
Murat Belge
16 Kasım 2021 Salı
Şu anda iktidarda bulunanların davranış üslupları da Kılıçdaroğlu’nun bu ılımlı tavrına karşılık “şahin” politikasını savunanları “haklı gösteren” bir durum olabilir. Ama bütün bu tür aksaklıklara rağmen halkın çoğunluğunun Kılıçdaroğlu’nun ne dediğini anlayacağını ve bunu onaylayacağını sanıyorum. Özellikle iktidarın ısrarla sürdürdüğü kavgacı, saldırgan dil ve yarattığı gergin ortam insanları Kılıçdaroğlu’nun benimsediği tavra yakınlaştıracaktır diye düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi bir “sosyal-demokrat” parti olarak kurulmamıştı. Böyle bir rol oynamayı planlamamıştı. Altmışlı yıllarda koşullar bu rolü benimsemesine yol açtı.
Ahmet İnsel
15 Kasım 2021 Pazartesi
Günümüz otoriter veya otokratik rejimlerinin tipik örneklerini Macaristan’da Orbán, Türkiye’de Erdoğan, Hindistan’da Modi yönetimleri oluşturuyor. Bu ülkelerde seçimler Rusya’da Putinizm'in düzenlediği seçim parodisinden farklılar. Zaten Rusya’nın son gelişmeler ışığında seçimli otokrasi kategorisinde değil, açık diktatörlük olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşü yaygınlık kazanıyor. Belarus ise ayan beyan bir diktatörlük. Buna karşılık, Orbán on bir yıldır iktidarda ve üst üste üçüncü kez seçildi. Modi 2014’ten beri iktidarda, 2019’da yeniden seçimleri kazandı. Erdoğan malum.
Işıl Kurnaz
13 Kasım 2021 Cumartesi
Yerel siyasete ilişkin AKP politikası, HDP’nin kazandığı 65 yerel belediyeden 48’inin kayyumla yönetilmesinden açığa çıkan bir şey. Bunun bizatihi kendisi, eylem ve söylem alanını gasp etmiş bir siyasal iktidarın, yerelde kimi görmek istediğini ve kimi, o yerelin dışına çıkarmak istediğinin kanıtı. Öte yandan hem Sayıştay raporları hem İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin artık ört bas edemediği raporlara göre yolsuzluk, iltimas, ihaleye fesat karıştırma, ranta dair şikâyetler sonucunda, belediyelere atanan 9 kayyum daha önce görevden alınmış.
Erdoğan Özmen
10 Kasım 2021 Çarşamba
Psikanalitik teoriye göre bütün semptomlar esasında iyileşme girişimidir. İlk bakışta ızdırabımızın kaynağı gibi görünen fobi, obsesyon ya da konversiyon semptomları, ya da unutkanlık, sakarlık, dil sürçmesi gibi bilinçdışı oluşumları, ya da tekrar edip durduğumuz bazı ilişki örüntüleri belli bir anlamda önceki iyiliği ve sağlığı geri kazanma hamleleridir. Her semptom bir temsilin/tasarımın aracılığı ve yardımıyla kaybedilmiş olan ruhsal hakimiyeti yeniden tesis etmenin aracı ve vesilesidir. Bir temsil/tasarım söz konusu olduğu ölçüde de demek ki, her semptom Öteki ile ilişki içinde oluşur.
Tanıl Bora
3 Kasım 2021 Çarşamba
Psikanalistlerin, felsefecilerin, edebiyatçıların bahsettiği, anlık sonsuzluk hissini sezdirenden, kemale ermenin doygunluğunu veren ruhsal yaşantıyı anlatandan farklı bir anlamda, küçük ebediyet… Gelgeç bir son anlamında, kısa ömürlü bir nihâîlik anlamında, küçük ebediyet… Esnaf ufkuna sığan bir nihâî sonuç tasavvuru, göz kırpmıyor mu tabirin içinden? Günlük muhasebe kapanışını yapan Z raporunun ‘dökümünü’ verebileceği bir son tahlil/son kerte…
Murat Belge
1 Kasım 2021 Pazartesi
Nitekim Marx’tan da sonra Marksizm’in liberalizmle kavgası iyice bir kan davasına dönüştü. Türkiye gibi toplumlarda orta yerde “Marksizm” gibi bir ideoloji sözkonusu olmasa da egemen düşünce tarzının liberalizmi sindiremeyeceği belli bir şey. Bu düşünce tarzı merkeziyetçidir, otoriterdir, bir işi başarmanın en iyi yolunun “yukarıdan aşağıya” işleyecek bir mekanizma ile gerçekleşeceğinden şüphesi yoktur. Bilgi ve düşünce ile ilişkisi (Marksizm, liberalizm v.b. ideolojiler olsun ya da olmasın) temelde dogmatiktir — tabii bu gibi özelliklere sahip olan, bir tek Türkiye değil, dünya ülkelerinin birçoğunda benzer eğilimler görürüz.
Işıl Kurnaz
31 Ekim 2021 Pazar
30 Kasım’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Kavala kararının uygulanması için toplanacak. Bu toplantıda, Türkiye’nin AİHM kararını uygulamaması Sözleşme’nin 46. maddesi esas alınarak üye ülkelerin 3’te 2’sinin alacağı bir kararla AİHM’e intikal ettirilebilir. Türkiye, Avrupa Konseyi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının İcrası Dairesi Başkanı Clare Ovey’e bir mektup gönderdi. “Kavala davasının bağımsız Türk mahkemeleri tarafından görüldüğü ve yargıya kimsenin talimat vermesinin mümkün olmadığı” söylendi. Tüm bunlar olurken Hakimler ve Savcılar Kurulu’nın bir üyesi, “TBMM tarafından seçilmiş olduğum HSK üyeliği görevimden Genel Başkan'ımız Sayın Devlet Bahçeli ile yaptığımız istişare sonucu istifa etmiş bulunmaktayım,” demişti.
Erdoğan Özmen
27 Ekim 2021 Çarşamba
Mütemadiyen başkalarıyla ilişkilerimiz hakkında düşünüyor, tartışıyor, konuşuyoruz. Kişisel gelişim kitaplarına gösterdiğimiz takıntılı ilginin gerisinde de benzer bir şey var: hiçbir şey yerli yerinde değilmiş, yer, yön ve amaç tayini için ihtiyaç duyduğumuz tüm referansları ve anlam çıpalarını kaybetmişiz de, yeniden ilişkilerimizi düzenlemek, yürütmek, yoluna koymak gerekiyormuş gibi. Bunun için “ilişki yönetimi” diye tuhaf bir kavram bile icat ettik. Daha sağlıklı, tatminkar ve istikrarlı etkileşim ve ilişkiler için uzman tavsiyelerinden medet umuyoruz.
Aksu Bora
25 Ekim 2021 Pazartesi
Hakikat sonrası da deniyor içinde yaşadığımız zamana, biliyorsunuz. Keats bu bağlamda “kaybolma kabiliyeti”nden nasıl söz ederdi, tahmin edemiyorum ama şunu biliyorum, çok kabiliyetli olmasak da, kaybolmak fazlasıyla kolay şimdi. Hakikatin toprağına ayak basamaz hale geldiğinizde, artık yükseğe mi uçarsınız, havaya mı karışırsınız…  Bildik anlam çerçeveleri dağılıp giderken, hakikatin mahiyetinden bir türlü emin olamazken, içimiz dışımıza çıkmış gibiyken. Su bile, akmak için yatak ister!
Tanıl Bora
20 Ekim 2021 Çarşamba
Selahattin Demirtaş’ın yaptığı da, edebiyatın bir ifade özgürlüğü kurumu olduğunu göstermek değil mi, her şeyden önce! O, edebiyata başvurmakla, “edebiyat denen şu tuhaf kurumun,” kamusal söz söylemeye dair bir ilkesel hak demek olduğunu hatırlatıyor. Bir siyasetçinin, -cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaklaşık %10 oy almış, meclisin üçüncü partisi konumundaki bir partinin eş genel başkanlığını yapmış bir siyasetçinin-, yani “işi” kamusal söz söylemek olan birisinin, hapsedilmeye karşı, kamusal söz söylemekten men edilmeye karşı en güçlü sözü belki de budur.
Murat Belge
18 Ekim 2021 Pazartesi
Bir epistemoloji, bir bilgi teorisi, gelecekte olabilecekler hakkında bize fikir verir. Her şeyi söyleyemeyiz. İnsan zihni bunu yapamamıştır ve yapamayacaktır. Bir füze gibi son derece sofistike bir makinanın ne yapacağını, nasıl davranacağını bilir (zaten kendisi yapmıştır); ama tarihin nasıl oluşacağını bilemez ve bilemeyecektir. Lenin kitabında kongreyi anlatır, kongrenin olgularını sıralar. Bunu yaptıktan sonra olayın diyalektikçesini anlatır: A ile B çelişmektedir, falan filan Bundistler bu diyalektiğin bilmemne kategorisindedirler. Dühring’in Marx’ı eleştirmek için söylediği gibi bütün olayı bir de böyle anlatır.