Murat Belge
9 Mart 2021 Salı
Tayyip Erdoğan’ın İslâm felsefesi alanında bir derinleşme geçirdiğini işaret eden herhangi bir gösterge yok. Zaten bu nedenle AKP’nin tepesiyle tabanı arasında ciddi bir uyum var. Bu uyumun temelinde bir “çıkar” uzlaşmasının yattığı belli oluyor. AKP bayağı uzun süren iktidar yıllarında kendisine tamamen bağlı bir seçmen kitlesi yaratmayı başardı. Bu uzun iktidarın daha erken aşamalarında seçmen sayısı daha kabarıktı. Bir süredir azalıyor. Ama öncelikle kötü giden ekonomiden ötürü azalıyor.
Erdoğan Özmen
3 Mart 2021 Çarşamba
Öğrendiğimiz ilk insanlık dersi, neredeyse etimize kazınan ilk bilgi, edindiğimiz ilk duygudur merhamet. İnsana güvenmeyi öğreniriz ilk, öteki insanın merhametli, şefkatli kucağına bırakmayı kendimizi, tasasızca, tedirginlik duymadan teslim olmayı. Merhamet, şefkat, vicdan ve eşduyum (empati) bir ve aynı kökten gelip ikinci bir deri oluyorsa bedenimize, bundandır.
Barış Özkul
28 Şubat 2021 Pazar
Aşiyan’a kapanıp Amerikan koleji havasını soluması Tevfik Fikret’i Türk milletinin “öz değerleri”nden koparmıştır. Bu da şiirine bir yapaylık getirmiştir: “Nefret duygusu, gururu ve içe dönük mizacı dolayısıyla Türk halkının din, gelenek, örf ve adetlerinden kopan Fikret’in hayata bakış tarzında sun’î ve mücerret bir taraf görülmektedir.” Kaplan burada “halkı küçümseyen, halktan kopuk aydın” klişesine yaslanırken alttan alta Fikret’in okuduğu okullara ve sosyal statüsüne karşı hıncını da ifade etmektedir. Bir nevi AKP öncesi bir “Boğaziçi ve elitizm” kompleksidir bu.
Kemal Can
26 Şubat 2021 Cuma
Yerel seçimde pek çok büyükşehir belediyesinin el değiştirmesi, iktidarın gerilim siyasetinden uzak kalınmasına, karşı blok seçmenine dokunulabilmesine veya onlara alerjik gelmeyen bir kampanya yürütülmesine bağlandı. Alınan sonuçta bunların çok önemli etkisi olduğu elbette doğru. Ancak belirleyici olan, dengeyi değiştiren ve sonucu mümkün kılan, “sakınma” duygusu değil de “olabilirlik” hissiydi galiba. Yapanların da izleyenlerin de sonradan farkına vardıkları bir histi bu.
Tanıl Bora
24 Şubat 2021 Çarşamba
Cami yaptırma ve kaza-nahiye-köy dayanışma derneklerinin yanı sıra, “Kanarya Sevenler Derneği” adı mecazlaşmıştır. (Az evvel andığım derlemede Taklacı Güvercin Sevenler Derneği de bulunuyor.) Manasız dernek mecazı olarak kullanılır. Manasız; yani kamusal bir faydası olmayan, gayrı ciddi, biraz da fıttırık… Ben o fıttırıklıkta bir çeşit kamu yararı görürüm; sahiden taklalı güvercinlere takık olduğu için bir araya gelmiş, kendi merakını yemleyen, “sevgisini” paylaşan o insanlar (erkekler), toplaşmakla iyi yapıyor, güzel eyliyordur.
Murat Belge
23 Şubat 2021 Salı
Burada kapitalizmin kuruluşu çok daha sınırlı ve yavaş olmuş. Zaten kendi başına ele alınmaktan çok, “batılılaşma”nın bir parçası olarak görülmüştür. Batılılaşma olduğu kadar işçilerin ve bayağı kalabalık olan yoksulların (kırsal/tarımsal bir nüfus) rağbet gösterdiği bir ideoloji ve bir pratik miydi? Doğrusu, pek değildi. Daha çok zararını görmüş olan vardı. Ama zaten böyle konularda derinlemesine düşünce üretecek bir kültürel hazneleri olmamıştı. Batılılaşma, kapitalizm, bütün bunlar toplumun kendisinin ürettiği şeyler değil, dışarıdan gelip hayatın alışılmış akışını değiştiren şeylerdi.
Derviş Aydın Akkoç
21 Şubat 2021 Pazar
Dalgınlığın nedenleri bilinmiyordur, belki de hiçbir zaman bilinemeyecektir, özne hazırlıksız yakalanıyordur apansız gelen dalgınlık hücumlarına, ama nedenlerden ziyade dalma ediminin kendisi, bu ters akıştaki dereceler ve tefekkürü kışkırtan sorular çok daha önemlidir: “Beyaz mı, daha mı beyaz, o kadar çok mu beyaz.” Tüm bu sorular cevapsız kalacaktır, zira olası cevaplar hareketi dondurmak, sıkıntılı da olsa akışı sabitlemek üzere negatif işlevlerle yüklüdürler.
Sezen Ünlüönen
21 Şubat 2021 Pazar
Yarın bir gün sosyalist bir düzen kurulduğunda da, çocuklar okula gidecekler, tarım yapılacak, barınaklar inşa edilecek, hastalanıp şifa arayacağız. Böyle olunca da, o sosyalist düzen kurulmadan önceki, şu an içinde yaşadığımız hayat zarfında emekle başka türlü bir ilişki kurmaya çalışmak, hem kendi emeğimize hem başkalarının emeğine daha büyük bir saygı duyup ondan daha yüksek beklentiler içinde olmak beyhude bir çaba mı?
Aksu Bora
19 Şubat 2021 Cuma
Tuncay Birkan’ın geçtiğimiz ay yayımlanan kitabı, Sol: Evin Reddi’ni de (Metis Yayınları) böyle okumaya çalıştım. Yani metaforu, “ev”i düz anlamıyla düşünmeye. Kitaptaki yazıların hemen hepsini daha önce okumuş, üzerlerine düşünmüştüm. Tuncay Birkan yazılarını okumayı severim. Hem dert ettiklerini yakın bulurum, hem okura nefes alma, düşünme imkânı verecek şekilde, gevşekçe dokunmuş olmaları hoşuma gider - bence yazarın okuruna (ve tabii kendine de) güvenini gösterir bu. Susmayı, hafif kenara çekilmeyi, duraksamayı göze alabildiğini.
Erdoğan Özmen
17 Şubat 2021 Çarşamba
Belki de hiçbir zaman dile gelmeyecek, kendi anlam dünyamıza hiçbir zaman eklemleyemeyeceğimiz bir yerden, bir karanlıktan başlarız hayata. Bir biçim yokluğundan, yığından. Bedensel duyum, izlenim ve algıların bulanık ve yaygın çokluğundan ve kaosundan. Bedenin derinliğine ve karanlığına gömülü bir varoluştan çıkarak/başlayarak kendini kültürün/dilin/toplumun öznesi yapmaya uzanan olağanüstü bir serüvendir insanınki. Demek verili her şeyin anlamının yeniden yazıldığı, her şeyin  tamamlanmamış ve ucu açık oluşla işaretlendiği, aşikar olanın mütemadiyen dönüştürülerek yeni imkan ve olasılıkların yaratıldığı ve üstlenildiği bir keşif, icat ve inşa yolculuğudur bu.
Derviş Aydın Akkoç
14 Şubat 2021 Pazar
“Hakikatin bilgisi” denilen terkip de çoktan dağılmıştır zaten; hakikat bir yana, bilgi bir yana… İnsanın hakikatten ziyade bilgi ile kurduğu kibirli ve düpedüz kirli ticaret de pahalıya mal olmuştur ona; yanlışlara, yanılgılara, boşluklara hiç mahal bırakmayan, tahammül edemeyen, boyuna hata düşmanlığının habis sularını köpürten modern despotik tavır pek çok şeyin yanı sıra, insan ruhunun da canına okumuştur.
Menderes Çınar
11 Şubat 2021 Perşembe
Türkiye’nin herhangi bir meselesinin AKP liderliği nezdinde ancak bir kullanım değeri olduğu, dolayısıyla AKP liderliğinin bir meseleyi sürdürme, sündürme veya “çözme” tercihlerini ve “çözüm” biçimlerini belirleyen temel, hatta tek hususun elde edeceği siyasi fayda olduğu artık tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde kesinleşmiş durumda. Kamu, kamu yararı, kamusal alan gibi kamuyla alakalı hemen her kavram ve değerin anlamından boşalması, bu aşırı faydacı siyasal aklın hâkimiyetinin göstergesi olarak değerlendirilebilir.