Tanıl Bora
10 Şubat 2021 Çarşamba
Epeydir, mahalle kavramı başka bir bağlamda dillerden düşmez oldu. Bizim mahalle – öteki mahalle; kendi mahallemiz – başka mahalleler… Siyaseti ve toplumu yorumlarken, herkes aklın-fikrin, sözün işlev ve etkisini mahalle kavramıyla ölçüyor. Her cenahta öyle - her mahallede, yani! Kastedilen, fikirlerin ve sözlerin, kutuplaşmış kamuoyları içinde yalıtılmış olarak kalmasıdır; farklı kamplara, öteki kamuoylarına ulaşmamasıdır. Bunu sorun edenler, yani her mahallelinin sadece kendi mahallesine hitap etmesinden yakınanlar, başka mahallelere kulak vermek ve oradakilerle de konuşmak gerektiğini söyleyenler, “mahallenin delisi” durumuna düşmekten yakınıyorlar.
Murat Belge
9 Şubat 2021 Salı
Tayyip Erdoğan mizacında bir adamın kolay kolay sineye çekebileceği bir durum değil bu. Dolayısıyla Boğaziçi’nde elde etmeyi istediği sonucun aynı zamanda Gezi’nin intikamı olmasına önem verdiğini düşünüyorum. Elinin altındaki “kaba kuvvet”le böyle bir sonuç alması imkansız görünmüyor. Böyle bir kol bükme stratejisi Tayyip Erdoğan’ı ve yakın çevresini rahatsız etmez. Tersine, bundan özel bir zevk almaları da muhtemeldir, ama bunun toplumda geniş bir tepki yaratacağını tahmin ediyorum.
Ömer Laçiner
8 Şubat 2021 Pazartesi
Yukarıda işaret edilen trend dikkate alınırsa, Erdoğan’ın bu “el yükseltmesi” bir adım daha atmak yerine bir sıçrama yapmaya niyetli, hatta kararlı olduğu anlamına gelir. Amacı ve muhtemel gerekçelerini daha sonraya bırakarak şunu peşinen söyleyelim ki; geldiğimiz eşikte  o “sıçrama” herhalde Anayasa metnine “Türkiye devletinin dini İslâm’dır’ ibaresinin bir biçimde sokulması ile yapılabilir. Erdoğan açısından  böylesi bir girişimin gerekçeleri, amacından daha önemli, daha ön planda gözüküyor olmalıdır. Bir diğer ifadeyle bu girişimini sonucuna vardırmaktan çok onun tartışılmasıyla oluşacak gayet gerilimli havaya, körükleyeceği keskin kutuplaştırmaya  ihtiyacı var.
Erdoğan Özmen
3 Şubat 2021 Çarşamba
Bu erken çocukluk zamanları anne ve çocuğun bir tür ortak-yaşam (symbiosis) içinde olduğu, annenin daima mevcut halde bulunduğu zamanlardır. Psikanalitik teoride üzerinde çok düşünülmüş bir evredir bu. Çocuğun kendiyle anne arasındaki sınırları ve ayrımı tam olarak oluşturamadığı, belki de ikisinin oluşturduğu simbiyotik bütün yüzünden  annenin tüm-güçlü (omnipotent) olarak, demek ki eksiği olmayan ve tam olarak göründüğü bir evre. Başlangıçta fiziken ve kendiliğinden var olan neredeyse bir ve tek olma hali yavaşça ve mecburen kaybedilecek, bebeğin bakışı aynı birlik/bütünlük hissi için annenin ilgisine/dikkatine yönelecektir.
Sezen Ünlüönen
1 Şubat 2021 Pazartesi
Azizler’de ele alındığı şekliyle ötenazi, esasında tam da Amerikalı düşünür Sianne Ngai’in yeni kitabında (Theory of the Gimmick) konu edindiği  “numara” (gimmick) kategorisini örnekler. Ngai’a göre “numara” bir alet, bir davranış ya da bir sanat eseri olabilir: Ngai’ın “numara”ya verdiği örnekler arasında Google Glass ve Helen DeWitt’in Lightning Rods romanı var mesela. Önemli olan, “numara”nın aldığı biçim değil, günümüz dünyasında “bu da iyi numaraymış ha” ya da “bunlar ucuz numaralar” laflarında olduğu gibi bir şeyi “numara” olarak nitelendirmenin emek ve değer ile ilgili bir yargıda bulunmak anlamına gelmesidir.
Derviş Aydın Akkoç
31 Ocak 2021 Pazar
İnsan yeter ki ortalığı velveleye vermesin, dikkatli ve berrak bir bakışla baksın hem kendine hem de dünyaya; bastırılan, geçiştirilen yahut yeni karşılaştığı tüm sorunları, zihnine ve gövdesine üşüşen krizleri çözmeye muktedirdir, zira kudret sahibidir... Ona kudretsiz olduğunu telkin eden bütün söylemler ideolojilerin değirmenine su taşır; bu kudret suyu da modern rahiplerin kupkuru gırtlağına akar genellikle, damağı kışkırtan şaraplar gibi...
Kemal Can
29 Ocak 2021 Cuma
2021’de Türkiye’nin rotası, iktidarın yapabilecekleri, Cumhur İttifakı’nın geleceği gibi başlıklarda çok kullanılan argümanların küçük bir kısmının üzerinden geçmeye çalıştım. Bazıları gerçeklerle pek örtüşmüyor ama daha önemlisi gerçek olanların da kullanılma –ele alınma– biçimi, güçlü olasılıkların daha açık görülebileceği bir yere götürmüyor bizi. Kestirme zannedilen patikalar, kolayca kaybolunacak büyük boşluklara çıkıyor
Kenan Erçel
28 Ocak 2021 Perşembe
Bu ayrımcı zihniyet ve ayrımcılıktan alınan hazza karşı olgular üzerinden mücadele vermek güç. Örneğin, hangi etnisiteden olursa olsun 4-5 milyon kişilik bir grubun istatistiki bir kaçınılmazlık olarak belirli sayıda hırsızı, katili, tecavüzcüyü bünyesinde barındıracağı gerçeğinin pek alıcısı yok. Ya da Suriyeli yetişkin erkekleri ülkelerinde kalıp savaşmadıkları için korkaklıkla itham edenlere, ortada bir iç savaş falan yokken dahi Türkiye’deki gençlerin büyük çoğunluğunun geleceğe dair en büyük arzusunun yurtdışına kapağı atmak olduğunu hatırlatmak beyhude.
Aybars Yanık
28 Ocak 2021 Perşembe
Erdoğan defalarca aksini açıklamasına rağmen ve bunu ispatlayacak adımlar atmasına rağmen (bürokrasideki atamalar, siyasi dilinde milliyetçi tonun yoğunlaşması, kendini meşrulaştırma tarzındaki değişimler) Cumhur İttifakı’na gönüllü değil de rehinse ve rotasını kendi tercihi nedeniyle değil de bu rehin pozisyonundan ötürü kırdıysa, dolayısıyla ittifaka mecbursa, neden ittifakı dağıtıp veya bu ittifaka hiç girmeden çok daha güçlü destek görebileceği alternatiflere kapıyı en baştan kapattı?
Tanıl Bora
27 Ocak 2021 Çarşamba
Bundan yüz yıl önce, 28-29 Ocak gecesi, kuruluşunun dördüncü ayını idrak etmekte olan Türkiye Komünist Partisi’nin lideri Mustafa Suphi, on beş arkadaşıyla birlikte Trabzon açıklarında katledildi. Müesses nizamın sayısız gayrı nizamî operasyonlarından biridir. İçinde “millî infial” suretinde organize edilmiş linç de var. Teşkilat-ı Mahsusa’nın sembol şahsiyetlerinden Yenibahçeli Şükrü, anılarında bu ‘millî linçle’ övünür.
Murat Belge
25 Ocak 2021 Pazartesi
Çin Komünist rejimini kurduğunda aşağı yukarı otuz yıllık bir Sovyetler Birliği deneyimi olmuştu. Peki, 1917 Devrimi emekle sermaye arasındaki çelişkinin sonucu muydu? Buna “evet” demek de kolay değil. Dünya Savaşı etkeni olmadan 1917’yi hayal etmek zor. Gerçi savaştan önce 1905 gibi emek-sermaye çelişkisine daha kolay bağlanabilecek girişimler olmuştu ama bunların bir “devrim” boyutlarını kazanması kolay değildi. Savaş, işçileri ve sol aydınları köylülerle (askerlerle) bir araya getirdi. O zaman Çarlık başa çıkamayacağı bir güçle karşılaşmış oldu. Burada Bolşevikler’in oynadığı rol de unutulmamalı.
Erdoğan Özmen
20 Ocak 2021 Çarşamba
Çocuk kendisini annenin arzusunun nesnesi olarak var etmek, yerleştirmek için çabalar. Annenin eksiğine deva olacak, onun eksiğini tamamlayacak şey olmak ister. Anne (mOther) simgesel düzenin etkin bir parçası, yani arzulayan bir varlık olduğu ölçüde, arzunun ayrıcalıklı nesnesi olarak fallus -annenin fallusu- olmayı istemektir bu.