31 Mayıs 2020 Pazar
“İnsanlara acı çekiyorum diyorum, ‘ama bayım sizde acı çeken bir insanın yüzü yok’ diyorlar” diye şikâyet ediyordu Dostoyevski’nin İvan Karamazov’u. Öyle ya, hazzın büsbütün değilse bile acının kesin kanıtlara ihtiyacı vardır, daima şüpheli olan, yalanla suçlanacak ve dahası kahkahayla mühürlenecek olan odur: bedenin en açıktaki kısmı, en kırılgan, en müstehcen kısmı olarak “yüz”ün ille de acıdan çarpılması, hurdaya çıkması mı gerekir? Kimselere sataşmadan, derdini dünyaya boca etmeden, bekleyerek ya da susarak acılarına katlanan, kendi zorluklarını aşmak isteyen bir özne neden konuşmaya zorlanır, dile ve söyleme mahkûm edilir, acı söz konusu olduğunda?