Aybars Yanık
2 Eylül 2021 Perşembe
Evet, adaletsizliği görsek tanırız ama bazen sol gözümüzü kapatır tanırız, bazen de sağ gözümüzü kapatır tanırız. Adaletsizlik, somutluğuyla orada bir yerde durur ama onun anlamlandırılması, içeriklendirilmesi ve demokratik bir talebe evrilmesi siyasete bağımlıdır. Talep siyasileşmiş bir arayıştır; dolayısıyla soldan bir eklemlemeye de, sağdan bir eklemlemeye de açıktır.
Erdoğan Özmen
1 Eylül 2021 Çarşamba
Kültürümüzün kalbinden yükselen o buyrukla birbirimize hınçla seslenmemiz arasında ürkütücü bir yakınlık mevcut. Herkesin başka herkese çekinmeden yargıçlık yapmasını, ayar veren, hizaya çeken, ihtar ve itham eden bir dil ve üslupla hitap etmesini çoktan kanıksadık bile.  Örneğin, filanca konuda sesimizi yükseltmemiş, duyarlı davranmamış, dalgınlık göstermiş olmamız yanıbaşımızdakiler tarafından linç edilmemize, kızgınlıkla damgalanmamıza yeterli sayılıyor. İnsanca bütün kusur, zayıflık ve sendelemeler hoş görülmek şöyle dursun derhal yıkıcı bir öfkenin hedefi haline geliveriyor. Aramızdaki cılız işbirliği ve dayanışma imkanlarını daha baştan yok eden bir tavır bu.
Ömer Laçiner
30 Ağustos 2021 Pazartesi
Resmî muhalefet (CHP-İYİ Parti bloku) bu fırsatı sonuna kadar kullanmaya niyetli gözüküyor. AKP-MHP’yi şimdiye kadar tepe tepe kullandıkları “yerli-milli” argümanı ile vurma imkânını yakaladığını düşünen resmî muhalefetin bu konuyu sürekli gündeme getireceği anlaşılıyor. Her şeyden önce bu yabancı düşmanlığı  bahsinde başı çekmeye koşullu MHP’nin AKP’den uzaklaşmaya yönelme ihtimali var burada. CHP ve İYİ Parti bu ihtimal güçlendiği takdirde Türk milliyetçiliği/yabancı düşmanlığı paydasında kesiştikleri MHP’ye kucak açmaya hazırdır zaten.
Derviş Aydın Akkoç
29 Ağustos 2021 Pazar
Ne çok yol var yaşamda; bazı afallatan, kararsız bırakan... Bu keşmekeşin içinde insanın dışsal bir olay vesilesiyle, ya da durup dururken, veya içsel bir tazyikle hep yürüdüğü aşina yollardan sapması, kendini başka ve yabancı yollarda bulması mümkün... Her sapma edimi kendi bilinmeyenlerini de peşi sıra gündeme getirir tabii... Yaşam, türlü dönemeçlerde, Wittgenstein’ın “nasıl devam edeceğini bilip bilmemek” dediği çetrefil meseleyle yüz yüze getirir insanı. Nasıl devam edeceğini bilmek: bir büyük bilinmezlik de yankılanır bu sözde. Bilinmeyen karşısında kişi çaresiz eski donanımlarına, onu şimdi olduğu yere kadar getiren bilgilere bel bağlar.
Aksu Bora
26 Ağustos 2021 Perşembe
Şefkatin yumuş yumuş (hatta belki yapış yapış?) bir şey olduğu, diyelim öfkeyle hiç işinin olmadığı yolunda yaygın (ve yanlış) bir kanaat olduğunu biliyorum (benim de birtakım verilerim var ister istemez). Hak mücadelelerinin tarihine şöyle bir bakmak, bu kanaatin yanlışlığını gösterir- isyanların, itirazların, devrimlerin tarihine. Şefkatsiz olur muydu, sadece öfkeyle, isyanla? Dokunmadan, yoklamadan, yalnızca bakıp “anlayarak”. Büyük verinin bir parçasıymış da dokunmaya gerek yokmuş, saymak yetermiş gibi? (Kitle, yığın, kesim falan gibi kelimeleri hiç sevmem bu sebeple.)
Tanıl Bora
25 Ağustos 2021 Çarşamba
Bitkin ve depresif vaziyette kararıp duran Nazi diktatörü, görüşmelere, toplantılara metamfetamin dopingleriyle silkelenip katılıyormuş. Maiyetinin de, önemli müzakerelerde onla aynı dalga boyunda olabilmek için, haplandığını öğreniyoruz. Norbert Ohler “kimyalarının uyuşması için,” teşbihini kullanıyor – teşbihti, gerçek oldu, diyebiliriz. Ki zaten birçok Nazi uluları da bizzat metamfetamin bağımlısı. Bu metamfetamin yüklemesinin neticesi: gerçeklik duygusunu yitirmek, diye özetleniyor. Ama dikkat: Kendi gerçekliğine halel getirmeyen bir yitim, bu.
Barış Özkul
23 Ağustos 2021 Pazartesi
ABD ve NATO’nun yirmi yıllık müdahalesi Afganistan’da başarılı bir ulus-inşasına dönüşemeden sonlanırken, yeni tabloda en zor durumda olanlar dün olduğu gibi bugün de kadınlar, LGBT-İ’ler, ifade özgürlüğünden yana olanlar. Basiretsizliği ve beceriksizliğiyle Afganistan’ı bulduğundan daha beter halde bırakıp giden Amerika Birleşik Devletleri ile içeriksiz bir anti-emperyalizm ve ABD karşıtlığı adına Rusya ve Çin’deki otokratik-totaliter rejimlerin ipine sarılanlar arasındaki çekişme uluslararası toplumun dikkatlerini Afganistan’dan başka coğrafyalara yöneltirken, Afgan halkı Taliban’la baş başa ve yapayalnız kalmış olmanın çaresizliği içerisinde.
Murat Belge
23 Ağustos 2021 Pazartesi
Marx’ın yazmaya başladığı yıllarda Sanayi Devrimi’nin başlamasının üstünden daha yüz yıl geçmemişti. Olaya ille de “egemenlik” açısından bakacaksak (öyle bakanlar çoğunluğu oluşturuyordu) insan henüz “doğaya egemen” olmamıştı, ama bunun kapısı açılmış gibi görünüyordu. Yani Marx yüzyıllarca sürmüş bir eziklikle ciddi bir “biz kazanıyoruz” duygusunun kesiştiği kendine özgü bir çağın ürünü ve düşünürüdür. Örneğin bir Charles Dickens gibi o da yirmi yaşındayken posta arabasına binip gittiği yere elli yaşında “tren” denen bir şeye binip demir raylar üstünden gidebilmiştir.
Işıl Kurnaz
21 Ağustos 2021 Cumartesi
Başkalarının acısına bakmak derken kastettiğimizin sadece başkasına öylece bakmak olmadığını görmek için, kadınların birbirine nasıl baktığına dikkat kesilmek yeterli çünkü. Nasıl baktıkları kadar, kavramların içini neyle doldurdukları da. Afgan kadınların dışındakiler, ılımlı siyasi hatlar çekiyorlar, Afgan kadınlar ise o ılımlı siyasi hattın ne olduğunu ifşa ediyorlar. Atıldıkları dünyaya, tekrar sığma çabası ve inadı diyelim biz ona. Çünkü söz konusu başkasının hayatının politikası olduğunda, Dünya siyaseti, kavramların içini “ılımlı ve iyi niyetli” gibi şekilsiz şeylerle doldururken, kadınlar başka bir şeyi açığa çıkarıyorlar.
Mete Çubukçu
20 Ağustos 2021 Cuma
ABD çekilirken ülkeyi Taliban’a terk etti. Zaten ortada ne bir hükümet ne de Taliban’ı durdurabilecek bir ordu vardı. Oysa daha önce Afgan ordusu için harcanan finansman, verilen eğitimin Taliban’ı durdurabilecek nitelikte olduğunu başta Biden olmak üzere, askeri yetkililer arasında söyleyenler çoğunlukta iken ortaya çıkan manzara çok farklı oldu. Amerikan askeri raporlarında yer almasa bile, 2010 sonrası birçok gazetecinin yerinde gözlemi ve röportajları tersini söylüyordu. Afganistan’ın sosyolojik yapısı olduğu gibi askeri yapısını da etnik, mezhebi, yerel ayrımlar oluşturuyor. Ortak bir Afgan kimliğinin olmaması da ordunun çok kolay biçimde yer değiştirebilme nedenlerinden.
Erdoğan Özmen
18 Ağustos 2021 Çarşamba
Benzer bir parçalı ve dağınık yapı Nuri Bilge Ceylan’ın “Ahlat Ağacı” filminde de -bu sefer bir başarısızlık örneği olarak- mevcuttu bence. Paternal işlevin çöküşü, babalığın ve baba otoritesinin kaybı, bunun sonucu olarak amaçsızca ortalıkta gezinen oğul gibi temalardan oluşan filmin hikayesi oğulun bakış açısından anlatıldığı ölçüde ortaya çıkan bir başarısızlık bu. Kendi ego-ideallerinden ve hayatını anlamlı kılacak referanslardan/çıpalardan mahrum halde sürüklenen oğulla yapılan özdeşimin yol açtığı bir başarısızlık. Belki de günümüzün başlıca meselelerinden olan bir türlü yetişkin olamama, daimi ergenlik hali, baba otoritesinin ve varlığının kaybı ve burada açılan boşluk, tam aksine daha bütünlüklü ve tutarlı bir sinema diliyle anlatılmalıydı
Tanıl Bora
11 Ağustos 2021 Çarşamba
Değişmek deyince, tümüyle başka birisi olmaktan (veya, en heyecanlısı, “saf değiştirmekten) söz etmiyoruz. İnsanın karmaşıklığına, çok cepheliliğine haksızlık etmemeli. Kimse bütün kurum ve kuruluşlarıyla, baştan aşağı değişip başkalaşmaz, bir suretiyle veya kimi suretleriyle değişime uğrar. Daha önemlisi, kişilik değil, davranış değişir. Bir yaştan sonra, kişilik yapısında bir değişim beklenmez; ama kişinin kimi alışkanlıkları ve davranışları değişebilir. Bir fikir, bir tavır, bir öneri karşısında sormamız gereken sorunun “Kim söylüyor?” değil, -en azından sadece o değil-, “ne, nasıl, niye?” olması gerektiğinin bir teyidi daha.