Murat Belge
20 Eylül 2021 Pazartesi
Bugün, “globalizasyon var elimizde. Varlığının başlıca kanıtı da yukarıda anlattığım hikâye: ucuz emek! Bu bize, sosyalizmin sorularına kapitalizmin verdiği cevapların niteliğini gösteriyor. Al sana “Enternasyonal”! Sermayenin ve sermayedarların dünyasında “kazanç” dışında kavramların ve olguların uzun boylu bir önemi yok. Marx’ın ve ona yakın düşünenlerin insanlığın birliği, barışı, dayanışması için mutlaka gerekli gördükleri şey onların gözünde bir kazanç kapısı. Kazandırıyorsa tamam, bu kadarı yeter.
Derviş Aydın Akkoç
19 Eylül 2021 Pazar
Kapitalist toplumun ilkeleri yaşama gücünün yanı sıra, bireyin elindeki son kaynak olarak ölme gücünü de sömürgeleştirmek, ilaç-terapi-reklam sarmalıyla gasp etmek üzere işliyordur. İnsan akıl ve delilik, normal ve anormal arasındaki bir “tutuk araf”a kapatılmıştır. Sona ilişkin vurguda bu tutukluğun çözülmesi, bertaraf edilmesi de istenir. Nitekim Erdoğan’ın ölüm etrafında ördüğü söyleminde, intihar anlatılarında kapitalizmin işleyişine karşı haklı bir itiraz yükselir, yaşamının denetimini ve değerini yitirmiş bir öznenin elinde hiç değilse olası yaşam biçimlerini ters açılardan bile olsa duyuracak kimi ölüm imgeleri olmalıdır.
Işıl Kurnaz
18 Eylül 2021 Cumartesi
Harro ve Libertas, Nazi iktidarına karşı mücadele eden iki aşık. Schulze-Boysen-Harnack Direniş Örgütü diye bilinen, daha sonra Kızıl Orkestra diye adlandırılacak bir direniş grubunun kurucusu, birbirlerinin eşi ve aşığı, yol arkadaşı ve suç ortağı. Anti-faşist mücadeleye destek için istihbarat toplayan, direnişi herkesin olduğu geniş zeminlere yaymaya çalışan, hayatı tehlikede olanlara yardım eden, esneyen, hatta bazen kendilerine “gevşeyen bir grup” diyen bir örgüt. Anti-faşizmin suç olduğu yerde Harro ve Libertas, suç ortaklığı ve yol arkadaşlığı yaparken, Harro kurumların içinden uzun yürüyüş dediği bir yolu seçiyor, yani legalleşerek devletin içine sızmayı tercih ediyor.
Sezen Ünlüönen
17 Eylül 2021 Cuma
Ama bence diziyi böyle okumak, ’68 kuşağını çiçek tarhlarını tarumar eden çocuklar olarak görmek, kilise reformunu sonradan görmelik saymakla eşdeğer; muhafazakarlığı sağduyu sanmak yani. Nitekim hikayeyi “tatlış ve karizmatik öğretmen; saldırgan, cahil ama ‘duyar kasan’ öğrencilere karşı” diye anlamak, bence dizinin (belki de istemeden) gözler önüne serdiği esas mevzuyu kaçırmak demek. O mevzu da şu: çokça konuşulan beşeri ilimler krizi, üniversitenin ticarileşmesi, akademinin prekarlaşması, bilginin araçsallaştırılması kadar öğretmenlerin öğrencilere bir şey öğretebilmek otoritesini hızla yitirmesiyle de alakalı.
Aksu Bora
16 Eylül 2021 Perşembe
Darbeyle ilgili tanıklıkların, anıların, siyasal analizlerin ve hatta edebiyatın bile uzağından dolaştığı bir boşluk bu. Hiçbir derli toplu, bütünlüklü hikâyenin dile getiremeyeceği türden, çok parçalı bir gerçeklik - gerçekliğin ancak anlatıldığında varolduğunu kim söylemiş ki, işte, anlatılmadığında da orada. Büyük bir çukur olarak. Hikâyenin bütünlüklü olmayışı “herkesin 12 Eylül’ü kendine” demek değil, tersine, herkesin 12 Eylül’ünün hikâyesini birbirine bağlayarak, ancak öylelikle yeniden başlayabiliriz demek. Bu bağları örerek hafızayı yeniden kurabiliriz demek.
Erdoğan Özmen
15 Eylül 2021 Çarşamba
Benliğe yayılan haz ve neşe için illa ki kendinden çıkmanın, ötekine açılmanın, uzanmanın gerekmesi, bu ileri geri salınımın, ortaklaşa yaratılan ritmin, bu harikulade dansın ancak sözcüklerin yatağında mümkün olması ne güzeldir. Bu genişleme ve çoğalmanın tınısı… Onun bir de bedene kaydolması… Demek dürtüyle karşılaşmanın yol açtığı gerilim artışını eksiltmenin, törpülemenin yoludur sözcükler, hikayeler. Yine de geride bir artık, tam kapanmayacak bir aralık, bir yarık kalacaktır ama.
Emel Uzun
13 Eylül 2021 Pazartesi
Terzilik deyince Yaprak Öz’ün polisiye roman dizisinden tanıdığımız, 70’li yıllardan başlayarak Zonguldak Kozlu’da işlenen üç karmaşık cinayeti ustalıkla çözen amatör terzi-dedektifi Yıldız Alatan’dan bahsetmemek olmaz. “Polisiye romanlara düşkün, usta bir terzi, dört dörtlük bir ev kadını, tatlı bir komşu, iyi bir dost ve eğlenceli bir anneanne” olan Yıldız Alatan, başlarda boş zaman uğraşı olarak yaptığı dikiş işlerini, tek kızını büyütüp, İstanbul’a kendi hayatına uğurladıktan sonra ilerletir ve “yıldız bir terzi” olarak nam salar.
Derviş Aydın Akkoç
12 Eylül 2021 Pazar
Bir cümleden diğerine, bir sözden ötekine, bir dönemeçten başkasına başlangıç ve son; biri diğerine bitişik, zamanın akışıyla yan yana dizilebilen çizgisel bir form yok ama Erdoğan’ın estetik duyuşunda: Bir kesinti, içe göçme, derin bir yarık var parçalar arasında; u dönüşü motifinin de duyurduğu türden bir yarılma bu. Yolların sonunda, cümlelerin kapanışı ya da çizgilerin bittiği yerde, yüzünü yaşama dönemeyen bir mutlak hiçlik istenci, ölümle gelecek bir silinme, nihai bir noktayla gerçekleşecek bir susma arzusu vardır.
Tanıl Bora
8 Eylül 2021 Çarşamba
Vatanseverlik düşüncesi, evrenselcilikle hemzemindir. Şinasi’nin nazmettiği, Tevfik Fikret’in meşhur ettiği gibi: “Vatanım ruy-i zemin…” Ekolojik vatanseverlikten söz ettik; iklim krizinin ateşe verdiği dünyada, vatanseverlik düşüncesi, lâf olsun diye değil sahiden evrenselci ve global olmak zorunda. (İklim krizinin, göçe zorlanan dünya yoksulları için bir soykırıma dönüşebileceğine dair öngörüleri akıldan çıkarmadan…)
Murat Belge
6 Eylül 2021 Pazartesi
Dolayısıyla robotlar üzerinden gelişmelerin de çığ gibi büyüyeceğini varsayabiliriz. Böyle olursa, kendi varlığını işçi sınıfının varlığının bir türevi gibi gören ve tanımlayan sosyalizm ne yapacak, ne olacak? Artık bir anlamı ve gereği kalmamış bir “eski zaman inancı” olarak tarihe mi geçecek? Böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Robot icat oldu diye bu dünyada “namertlik” bitmez. O devam ettikçe sosyalizme ihtiyaç da devam edecektir. Bugün onunla bağdaştırdığımız bir yığın şey var, teorik düzeyde, pratik düzeyde. Bunların birçoğu muhtemelen değişecek, değişmesi gerekecek. Belki “sosyalizm” adının bile değişmesi sözkonusu olur, çünkü o da özgül bir zamanın ve koşulların damgasını taşıyor.
Barış Özkul
5 Eylül 2021 Pazar
Ancak kültürel süreklilik ve liyakat bahsinde devr-i Hamid ile devr-i Erdoğan arasında ciddi bir uçurum var. Abdülhamid, açtığı askeri ve sivil mekteplerde modern ve kaliteli bir eğitim verilmesini öylesine önemsemişti ki lakaplarından biri “Maarifperver”di. Kendi altını oymak pahasına askeriyeye zadegândan olmayan halk çocuklarının alınmasının önünü açmış; bunların “sadık kullar”dan ziyade modern askerler olarak yetişmesine imkân tanıyan bir eğitim sisteminin kurulmasına önayak olmuştu (Mustafa Kemal ve akranları bu düzenlemeyle subay olabilmiştir.) Darülfünun’u açan da odur. Bunlar bugünün imam-hatipleri ya da üniversiteleriyle nitelikçe kıyaslanacak mektepler değildir.
Işıl Kurnaz
4 Eylül 2021 Cumartesi
Osman Kavala, 18 Ekim 2017'de gözaltına alındı, hemen ardından 1 Kasım 2017'de tutuklandı.[2] Teknik takibi zor belki ama sürecin tahammül ve istiap haddi, teknik takibinden daha zor ve ağır. Önce tutuklama, sonra beraat, sonra başka bir dosyadan aynı gün tekrar tutuklama, birleştirme kararları, dosyayı başka dosyalara bağlama, sonra AİHM kararına yazılan hükümet cevapları, kararların bağlayıcılığı tartışmaları… Ancak mesele, kural haline gelmiş tutuklamalar ve hukukun bir insanın tutuklanması için sunduğu teknik imkânlar kadar, zamanla da ilgili.