Sema Aslan
2 Temmuz 2020 Perşembe
Tek başına düşüncelere dalmak; çapraşık imgelere dolanmadan bu budur, şu da şudur demek, iyice imkânsızlaştı sanki. Belki evin rutini etkiliyordur? “Sanayi tipi ev yapmışlar, ne çamaşır bitiyor ne yüzey temizliği ne yemek,” dedim (yüzey temizliği, havalı bir laf –toz almak ya da tozları almaktı onun adı), “son zamanlarda duyduğum en iyi espiri,” dendi. Oysa bu bizim gerçeğimiz. Su, temizlik malzemesi ve sağlıklı gıdaya ulaşabiliyor olmanın mahcubiyeti bir yanda, Allah kerim yeri bellediğimiz balkonda kuluçkaya yatan karga çiftine bakarak haftalar geçirdim. Hemen hemen karantinaya girdiğimiz dönem yaptılar yuvalarını, daha hâlâ uçmadı yavrular!
Tanıl Bora
1 Temmuz 2020 Çarşamba
Psikolojinin “özeleştirinin eleştirisi” diyebileceğimiz temkini, özeleştirinin kendine kahretmeye, öz yıkıma dönüşmemesini, yapıcı olmasını ikaz ediyor öncelikle. Bunun temel koşulu, eleştirinin kişiliğe veya ‘huya’ değil, somut, özgül ve değiştirilebilir olan davranışa-eyleme yöneltilmesidir. (Tıpkı ‘düz’ eleştirinin somut vakaya-eyleme-içeriğe odaklanması gereği gibi.) Buna bağlı olarak, bir yandan da bir çözüm, bir alternatif düşünmektir.
Kemal Can
30 Haziran 2020 Salı
İyi Parti’nin siyasi söylem ve toplayabildiği kadro açısından kolay tarif edilir olmadığı ortada. MHP içindeki muhalefet döneminden itibaren, iktidarın muhalefeti tanzim ve yönetme operasyonlarında adı sürekli gündemde. İktidar çok erken bir aşamada İyi Parti’yi -kendi tabanına fazla nüfuz edemeden- muhalefet bloğuna doğru itebildi. Bu yüzden iktidar cephesinden beklenen oy kopmasını yaratamadı. Çok hızlı girmek zorunda kaldığı iki seçim dolayısıyla, siyasi rolü -büyük ölçüde ittifakla kodlanan- taktik bir zeminde kaldı.
Derviş Aydın Akkoç
30 Haziran 2020 Salı
Yarı-entelektüel katil Raskolnikov fahişe Sonya’nın ayaklarına kapanır, Sonya’nın şahsında “insanlık”tan özür diler, ama özür dilemek bağışlanmak istemek anlamına gelmez, zira Raskolnikov –eylemin etkileri karşısında- gerek insanlık gibi soyut bir kavramın gerek ahlaki-teolojik yargıların hükümsüz olduğunun sonuna kadar farkındadır. Sözümona bağışlanmanın anlık ferahlığı bir kez fiiliyata dökülmüş bir eylemin neticelerini ortadan kaldırmaya, verilmiş bir hasarı telafi etmeye yetmez. Dimitri Karamazov korkunç bir iç tazyikle kendisi işlememiş bile olsa baba katilliği suçunu omuzlar, Alyoşa gururunu incittiği çocuktan kendini mazur görmesi ricasında bulunur,
Murat Belge
29 Haziran 2020 Pazartesi
1478’de olmalı, Fatih Sultan Mehmed Venedik kent-devletine bir elçi gönderdi. Elçinin Doc’a verdiği mektupta, çeşitli siyasi konuların yanısıra alışılmadık bir talep yer alıyordu. Sultan, kendisine bir ressam gönderilmesini istiyordu! Yalnız ressam da değil; bir heykeltraş ve bronz döküm ustası. Venedik meclisi toplandı ve Gentile Bellini’nin gönderilmesine karar verdi. Heykeltraş da seçtiler: Donatello’nun yanında yetişen Vellano; ama ne olduysa, Vellano hiç gidemedi. Gentile bu sırada birtakım onarım işleriyle uğraşıyordu. O işleri de Giovanni’ye devrettiler.
Erdoğan Özmen
24 Haziran 2020 Çarşamba
Bir toplumun en temel hakikatini kavramak için bakmamız gereken yere ilişkin hiçbir tereddütümüz olmamalı: En çok dışlanan, söz ve eylemlerine  kıymet verilmeyen, hayatları değerli bulunmayan, demek ölümlerinden de  söz edilmeye gerek duyulmayanların yeridir orası. Yok sayılan, varlığı tanınmayanların bulunduğu yerde açığa çıkar toplumun hakikati. Zelil bir varoluşun ve sefaletin hüküm sürdüğü, zelil bir varoluşa mahkum edilenlerin ikamet ettiği kıyıda, kenarda.. Ötede, gözlerden ırak olan, acının, kederin, kimsesizliğin, çaresizliğin, yokluk ve yoksunluğun biriktiği yerde.
Kemal Can
23 Haziran 2020 Salı
Her türden mesafenin –çoğu zaman oldukça yanlış bağlamlarda- tartışma konusu yapıldığı, çok mühimsendiği bir dönem yaşıyoruz. “Sosyal mesafe” ölçümleri yanında, kimin kime ne mesafede durduğu hakkında yoğun değerlendirmelere tanık oluyoruz. Ayrı/uzak durmak anlamındaki “mesafe” kavramı çok popülerleşmiş olmakla birlikte, özellikle sosyal medya imkanlarıyla beslenen mesafesizliğin de acayip arttığı görülüyor. Bir tarafıyla ölçüsüzlük diye tanımlanabilecek yakın dövüşlerin, diğer tarafıyla laubalilik sınırını aşan teklifsizliğin tavan yaptığını izliyoruz.
Derviş Aydın Akkoç
21 Haziran 2020 Pazar
İster takıntı ister alışkanlık maskesiyle sahne almış olsunlar, bahaneler ruhu yaralayan, hasta düşüren kuruntulardır, beden de nasibini alır tabii ruhu kuşatan bu boğucu bahanelerden, ama insan bir ömür kuruntularla da yaşar; kurtulmak, özgürleşmek istemez onlardan, parlak, anlatılmaya değer nedenler, göz dolduran hisli gerekçeler dağılıp dökülse de bu kez posalarına tutunur, zira zamanla kişiliğin ayrılmaz bir parçası olmuş, geçirimsiz bir kimliğin tuğlalarına dönüşmüştür bahaneler. Kartondan bir mazerete sarılarak boyuna suçlamak, bir sızlanma makinesine dönüşmek kolay olduğu kadar keyifli ve ilgi çekicidir de, böylesi bir düzlemde suçlama ediminin faili olmaktan istifa edip suçlamaları göğüsleme hattında durmaksa akıl kârı değildir tabii, oysa daha çetrefil, daha müşkül olan suçlamaları karşılamak, omuzlamaktır...
Barış Özkul
20 Haziran 2020 Cumartesi
Fraenkel’in zikrettiği bir başka örnek, bir dilekçe sahibine siyasi iradeyi etkileme çabasına girip devlet düşmanı bir tavır sergilediği için şoför ehliyetnamesi verilmemesi. Yargının siyasi haydutluk ve şantaj aracı olarak kullanıldığı bu davalardaki hukuksuzluklara rağmen Alman mahkemelerinin belli ölçüde dürüst davrandıkları söylenebilir: Yargıçlar gerekçeli kararlarında vatana ihanet vakalarında Führer’in emriyle hareket ettiklerini beyan ediyorlar: “Tam bağımsız Alman yargısının” kararlarıyla değil Führer’in emirleriyle.
Tanıl Bora
17 Haziran 2020 Çarşamba
Kolayca linç güruhuna dönüşme istidadının yaygınlığı… Yurttaşlık ahlâkının alabildiğine kıtlaşması… Biz’lik referansını bir cemaatten, bir kimlikten öte, ortak yaşama sorumluluğundan alan aidiyet ve sorumluluk davranışının köküne kıran girmesi… Toplum olma vasfının zayıflığının güçlü emareleri, bunlar. Bir nüfusun millet, halk, cumhur (vatandaş toplumu), toplum yüzleri veya ‘halleri’ varsa, toplum olma hali, nüfusun pek az yaşam belirtisi gösteren yüzüdür. Toplumdan bahis açılınca söz çok geçmeden “mahallelere” geliyor, değil mi? Kısacası nüfusun toplum olmaya olan sosyal mesafesi epeydir hayli açık!
Murat Belge
15 Haziran 2020 Pazartesi
Benzeri olmayan, tekil bir olaydan söz etmiyoruz. Etnik temele dayalı bir mücadele bu. IRA’nın, ETA’nın adına dövüştükleri halklarla ilişkisi nedir, nasıldır, burada gördüğümüzden farklı mıdır? Değildir. İrlandalı, Bask, Katalan, Korsikalı insanlar, sıradan insanlar, silahlı mücadeleyi onaylamıyorlar, yurttaşı oldukları toplumdan ayrılmayı talep etmiyorlar… Onlar bile bu silahlı örgütleri resmen kınamazlar, lanetlemezler. “İyi çocuklar ama yanlış düşünüyorlar” türünden değerlendirmeler yaparlar. Yani birtakım sağcı politikacıların şimdi HDP’den bekledikleri şeyleri yapmaz, o dili kullanmazlar.
Erdoğan Özmen
10 Haziran 2020 Çarşamba
Açıkça birbirinin koşulu olan dayanışma ve empati kapasitesi, içimizin en derin katmanına yerleşmiş, demek bir ahlak ve politika buyruğu olarak ortaya çıktığı anda bile onların aktüel ve pratik çerçevelerine hiç sığmayan, daha o anda oradan taşıveren bir (Lacancı bir kavramı zorlayarak söylersek) dış-mahrem (extimate) statüye sahiptir. O kadar derine nüfuz etmiş, varlığımın bütün dokusuna öylesine işlemiş ki, artık en yüzeyde bile görünür hale gelmiş, en dışta bile çoktan seçilir olmuş şey. Neredeyse bir dışsallık statüsüne sahip oluşuyla standart psikolojinin kaba iç ile dış ayrımını gereksiz hale getiren varlık parçası.