Rusya’nın Bir Türlü Aşamadığı Homofobisi
14 Nisan 2017 Cuma
Rusya’daki eşcinselliğe dair en eski zor kullanma olarak, 17. yüzyılda I. Aleksey tarafından erkek ve kadın eşcinsellerin ölüm ile cezalandırılması geçmiştir kayıtlara. Ardından, I. Nikolay 1832 yılında çıkardığı “Madde 955” ile eşcinselliğin yasaklamasını yasal zemine taşımıştır. Ekim Devrimi sonrası Vladimir İlyiç Lenin ile yasağın kalkmasına rağmen, Stalin’in yönetime gelmesinin ardından yeniden illegal olarak ilan edilmiştir.
Korkuya Karşı Umut ya da “Cesaret Bulaşıcıdır”
10 Nisan 2017 Pazartesi
Bazen kaygılanırız. Öyle ya, bir yaratıcıya yakarırken buluruz kendimizi. Kaygılanırız ve bu, duygularımızı raydan çıkarır. Kaygıyla güçlenir, belki de zayıflarız ama muhakkak daha çok hissederiz. Kaygılandıkça bedenimiz sarsılır, onu daha çok fark ederiz. Daha çok insan ve daha çok hayvan oluruz. Kaygılanırız ve tenimizle tinimiz çarpışır, bir kıvılcım olur, duygularımızla aklımız tutuşur.
Coriolanus Faciası
9 Nisan 2017 Pazar
Ana akım ticari sinemanın yaptığı gibi seyirciyi uyumlu bir topluluk (tüketici) görmek tehlikelidir. Halkı homojen bir topluluk olarak algılayıp ona göre temsiller düzenlemek de öyledir kuşkusuz. Badiou izleyiciyi tiyatro-fikrin bir parçası olarak görür ve onu “bir cemaat olarak, bir kamusal töz olarak, tutarlı bir birliktelik olarak gören her türlü kavrayışa” karşı çıkmamız gerektiğini söyler.
"Belki Derdimize Çare Bir Çiçek.."
7 Nisan 2017 Cuma
Üç ya da dört ay önceydi, öylesine hayattan söz ederken “En çok kendimin hayal kırıklığıyım,” demişti bir arkadaşım. O gün bugündür düşünüyorum bu “kırıklık/kırılmak” kelimelerini. Bazı zamanlarda farklı sözlüklerde kelime kökünü ayrı türemişinin ayrı anlamlarını okurken buldum kendimi. Bir müzik listesi yapıp sözlerinde ya da hissinde “kırılmak, kırgınlık, kırmak” geçen şarkıları bir kenara ayırmaya başladım.
-Mış Gibi Yapma
5 Nisan 2017 Çarşamba
Üsküdar'ın, eski mahallelerinden birinde kalabalık bir pazarın girişindeyiz. Deniz berrak ve lacivert; hava rüzgârlı ve soğuk. Üsküdar'ın bambaşka zamanlarını yansıtan cadde, sokak, çeşme, hamam, tekke ya da mezarlık isimlerine takılmazsanız, sıradan ve kalabalık herhangi bir İstanbul günü olduğu söylenebilir. İhtiyaçlar, benzer ürünler, benzer fiyatlar, pazarlıklar...
Şiddet Tiyatrosu: Simon Critchley ile Söyleşi
3 Nisan 2017 Pazartesi
Brad Evans’ın odağına “şiddet” kavramını aldığı söyleşi dizisinin ilk konuğu Simon Critchley’di. Düşünür bu söyleşide şiddetin münferit ve müstakil bir hadise olarak görülmesinin yanlışlığını işaret ederek şiddet döngüsünü kırmak için meseleyi öncelikle somut bir gerçeklik olarak kavramamız gerektiğini ileri sürüyor. Donald Trump’tan tragedyalara, futboldan popüler müziğe kadar uzanan bu keyifli söyleşi, şiddetin panzehirlerinden birinin sanat olduğunu anımsatıyor.
Parti Ebed Müddet: Bir Siyaset Teknolojisi Olarak Yeni Osmanlıcı TRT Dizileri
30 Mart 2017 Perşembe
Bu dizilerdeki en ilginç anlatılardan bir diğeri, sıradan insanların hikâyeleri. Örneğin Payitaht Abdülhamid’de, sultanın en yakınındaki kişilerden biri, halktan bir arabacı. Bu kişiler, siyasî/askerî konumları gereği, yani meslekleri icabı, “memleketi kurtarma” işine girmiş değiller. Tesadüfler sonucu kendilerini bu yolda buluyor ve lidere bu “davada” yardım etmeye adıyorlar.
Bir Erdemlilik Sorunu Olarak Referandum
28 Mart 2017 Salı
Ayrıntısına girmek muradımız değil; lakin anıldığı tarzda yola koyulan Spinoza, Etika adlı muhteşem eserinde, “geometrik tanıtlamalı yordam”ı ile, o yolun, insan tekindeki duraklarını (“epistemoloji”sini) serimlemiş; Teolojik-Politik İnceleme ve Politik İnceleme ile, -insanın öteki ile etkileşimi ve iletişimi bağlamında- yolculuğun “kurucu/ ontolojik” boyutunu irdelemiş; nihayetinde vardığı yer “demokrasi” olmuştur:
Bekleyişin Coşkusu
26 Mart 2017 Pazar
Şiddetin sürekliliği reddedilemez bir ivmeyle vücut buluyor; buna devam ediyor. Günlere, günlerin şiddetiyle başlayıp uykulara, rüyaların şiddetiyle dalıyoruz. Uyanışlar da bir o kadar şiddetli. Geleceğin hep bir şeylere -olumlu veya olumsuz- “gebe” olarak betimlenmesi de artık alıştığımız, alelade bir kalıp. Doğurgan bir gelecek, dişil bir gelecek miadını doldurmayan algılardan biri olarak zihinlerimizde yerini koruyor.
Boris Yeltsin ve 1993 Anayasa Krizi
23 Mart 2017 Perşembe
Sovyet nomenklaturası Rus oligarklarına (олигарх) dönüşmüştür. Küresel sermaye ile onun uluslararası kurumları ile birlikte Rusya’nın zenginlikleri talan edilmektedir. Özellikle de Yeltsin’in çevresine toplanan ve onunla âdeta bir aile ilişkisi kuran bir grup Rus oligarkı da hem ekonomik hem de siyasal alanda artık söz sahibi idirler.
Kürd Sorunu’nun Çözümü ve Halepçe Katliamı
21 Mart 2017 Salı
Dünya üzerindeki etnik topluluklar, uluslar, nüfus özellikleri ve sayıları neye tekabül ediyor olursa olsun, künyelerinde illaki bir trajedi barındırır. Bilhassa da etnik topluluklar için trajediyi besleyip topluluk bireylerinin yaşamına pompalayan olgunun, siyasi mühendisliklerle oluşturulan politik sınırlar ve bu sınırları daha da keskinleştiren insanlar arası fiziksel ve ruhsal bölünmüşlükler olduğu tecrübeyle sabittir.
Yedinci Yılına Girerken Suriye: Kaybedilmiş Bir Savaş!
18 Mart 2017 Cumartesi
Bugün Suriye iç savaşında tarafların tabiri ile ne bir "devrim" ne de bir "zafer"den söz edilebilir; tıpkı başlangıçta olduğu gibi. Üstüne üstlük, ayaklanmaların en önemli birleştirici-yapıştırıcı unsuru olan "mutabakat" çoktan dağılmış; Suriye ayaklanmasında önemli rol oynayan liberal ve sol kanatlar çoktan tasfiye edilmiş, siyasal İslâmcı ve cihatçı akımlar muhalefete egemen olmuştur.
Selfie: Narsisizm Kültürünün Bir Semptomu
17 Mart 2017 Cuma
Sennett, kamusal alanların yaşanan ve tarihî olan mekânlar olmaktan çıkıp AVM’ler ve havalimanları gibi gelip geçilen yerlere (ki bu yüzden buralara yok-yer denir) dönüşmesiyle paylaşma ve dayanışma duygularının nasıl zayıfladığını, özel hayatına kapanan kişiliklerin nasıl giderek güdükleştiğini, başka insanlarla muhabbet yeteneğini yitirmenin insanları nasıl eksilttiğini çarpıcı bir şekilde bize gösterir.
Hangi Hayır? (II)
16 Mart 2017 Perşembe
Ortadakiler acaba eski Türkiye'yi nasıl görüyor? Buna varoluşsal kaygı ve endişelerle sımsıkı sarılsalardı, zaten kemik “Hayır” bloğu içinde yer alırlardı. Peki adına resmî jargonda Yeni Türkiye denen şeye nasıl bakıyorlar? Bu pakete gönül indirselerdi zaten kemik “Evet” bloğuna asker yazılırlardı. Öyle ise “ruhen”, yukarıda tanımladığımız, her iki kemikleşmiş bloğa da mesafeliler.
Hangi Hayır? (I)
14 Mart 2017 Salı
“Nasıl Bir kampanya?” sorusu ıskartaya çıktı bile. “Bir” adet Hayır! kampanyası olmayacak, bunu tasarlayacak, yayacak “bir” merci de yok. Sosyal medyanın da sayesinde, ya da tam da oraya mahkûmiyet nedeni ile türlü çeşitli hayır kampanyaları çok koldan yürüyor, eğilim artış yönünde. Bunları koordine etmeye, tekseslendirmeye niyetli girişimlerin ne şansı kaldı ne de gereği.
Fransa Seçimleri ve Macron: Kendine Özgü Bir Merkez Sol Popülizm
10 Mart 2017 Cuma
Macron son anketler itibarıyla ilk turda Marine Le Pen ile kafa kafaya gidiyor, ikinci tura çıkması halinde ise kazanması yüksek ihtimal gibi gözüküyor. Sonuçta kazansa da kazanmasa da, tarihin en hızlı siyasi yükselişlerinden birini sergilediği tartışılmaz. Bunun kendisinden bağımsız bazı faktörlerin bir araya gelmesi sebebiyle olabildiğini inkâr etmemiz imkânsız.
Hal Ve Hatır
8 Mart 2017 Çarşamba
Halimizi soruyorlar. Ne diyelim? Hal kelimesinin bütün anlamlarıyla cevap ortada işte: Vaziyetimiz, tavrımız, şimdimiz belli. Bir gelecek var belli olmayan, o da belli olduğunda geçmiş oluyor zaten. Seçimlerimiz sürgün, hapis ya da işsizlik arasındaydı, eğilmeden-bükülmeden ve ortak halimizin hatırına halel getirmeden hangisini yapabileceksek o an, onu seçtik.
Lahana ve Katliamcılar
6 Mart 2017 Pazartesi
Lahana taşıyan bir ulaşım aracıyla, ideoloji taşıyan bir katliamcının serbest dolaşımı, kapitalist işleyişin özüne uygundur. Lahanayı taşıyanın iyi niyetini, köktenci fikirleri taşıyanın kötü niyetinden ayırt etmeyen bir sistemin varlığı işaretlenebilir. Yani lahanaları dünyanın bir yerinden (muhtemelen Brüksel değildir burası) bana ulaştıranla, katliamcıyı, intihar bombacısını yanıma kadar getirenin aynı düzen olduğunu savunmak zorunludur.
Nesneler ve Şeyler: Sayıklamak ve Yürümek
3 Mart 2017 Cuma
Yaşamın, inorganik bir süreçle, adına “koaservat” da denen alabildiğine zengin (bonanza) prebiyotik çorbadan yahut bir lapadan (mush) olanca karmaşıklığıyla canlılığa evrildiği anlaşıldığında bu, kimyanın biyolojiye dönüşmesi olarak muştulanmıştı; biyolojik bir kimyadan (biyokimya) söz ediliyordu artık. Rastlantısallık, stokastik süreçler ve optimizasyon dinamiği ile rüya gibi bir süreç –“gibi”si fazla.
Köprüden Önce Son Çıkış
1 Mart 2017 Çarşamba
Führer’in yeni meclise bu duygularla sunduğu anayasa değişikliği taslağının Naziler nezdinde ana fikri, çoğunluk olmadıkları bir meclisin onayına tabi olmadan nasıl yönetebilecekleri fikrinden doğmuştu. Muhalifleri meclisten bir kereliğine uzaklaştırmak ve diğer muhafazakâr oyları bir kereliğine ikna etmek kolaydı ama bu her kanun teklifinde yapılamazdı. Dolayısıyla tek seferde halledilmeliydi.
Şaşıramıyorum
27 Şubat 2017 Pazartesi
Hayatım boyunca hep özgür oldum. Çocukluğumda da yetişkinliğimde de ailem kararlarımı hep destekledi. Bazı dönüm noktalarında itiraz etmiş olsalar da, tercihlerime son tahlilde güvendiler, engel olmayı düşünmediler. Bir kadın olarak bireysel haklarının kısıtlanması sorununa çokça maruz kalan annem, çocuklarının özgür, kendine yeten ve kimseye muhtaç olmayan kişiliklere sahip olması için ayrıca bir titizlik gösterdi.
“Normalleşme” Yollarında Rosenbaum’dan Alınacak Ders
22 Şubat 2017 Çarşamba
Toplumun ve piyasaların refleksi her zaman normalleşmeden yanadır. Ancak normal kavramı belirgin bir tanımı olmasa da, belirsizliğin neredeyse tam tersi olarak kullanılır. Normalleşildiği zaman neye kavuşulacağı sıklıkla bilinmese de, iktidarlar ya bunu vaat eder ya da korumaya söz verirler. Çünkü topluma hükmetmenin en kolay yollarından biri budur.
Sınırlar İnsanları Geçmeden
20 Şubat 2017 Pazartesi
Coğrafi ve siyasi anlamı olan sınırlar içinde kendi ulusunu yaratan devletler, günümüzde sınırlarını zorlayan ve hatta bu sınırları yıkıp geçen küreselleşme ve göç olguları karşısında ulus devlet olma niteliklerini koruyabilme sınavı verirler. Sınırları hükümsüz kılan göçün modernitenin sonu olacağını ileri sürenler olduğu kadar; göçün ulus devlet yapısını ve milliyetçiliği pekiştireceğini ileri sürenler de vardır.
Sporda Kabul Sınaması Sürecinde Mağdurlar: Çocuklar ve Gençler
15 Şubat 2017 Çarşamba
Sporda gençlerin içindeki çömezler, acemi askerler ya da dinî gruba yeni girenler, kültürel, dinî, askerî, akademik ve sportif yaşantılarının bir sonraki basamağına geçebilmek için geleneksel uygulamaları daha deneyimli üyelerden öğrenirler. Veteran (deneyimli) sporcular takım içindeki güç ve statülerine dayanarak “rookie” olarak adlandırılan yeni ve acemi sporculara neleri yapmaları ve neleri yapmamaları gerektiğini öğretirler.