Taha Parla İçin...
7 Aralık 2025 Pazar
Taha Bey’le hafızam beni yanıltmıyorsa 1991’de tanıştık. 12 Eylül’ün gadrine uğramış, değerli, çok birikimli bir hocanın Boğaziçi Üniversitesi’ne geri döneceğini öğrendiğimizde bazılarımız dersinin yolunu gözlemeye başlamıştı bile; altını çizmeli, salt kendisinin esas bölümü olan siyaset biliminin öğrencileri de değil. Sosyoloji, felsefe, psikoloji veya bu satırların yazarı gibi tarih birimlerinin mensupları... Standart, program dahilindeki dersi mükemmelen verdi Hoca, dün dahi otuz küsur yıl sonra o dersi, içeriğini hayranlıkla hatırlayan, bir kısmı zaman içinde kendisi doçent, profesör olmuş arkadaşlarım vardı. Ancak aralarında benim de olduğum kimileri için esas unutulmaz olan, normal ders bittikten sonraki zaman dilimi, kendisinin eleştirel perspektifini bizlerle paylaştığı, ağırlıklı olarak cumhuriyetin ilk dönemini, doğal olarak Kemalizm’i bilindik, çokça tekrarlanmış anlatının dışında bir pencereden gördüğü, tartışmaya açtığı saatlerdi.
Küreselleşme 2.0: Jeoekonomi, Ticaret Yolları ve Kürt Meselesi
6 Aralık 2025 Cumartesi
Yeğen’in değerlendirmesinden hareketle, Ortadoğu’nun güvenlik mimarisinde yaşanan dönüşümlerin bölge devletlerini jeopolitik hedeflerini yeniden gözden geçirmeye zorladığı söylenebilir. Devlet dışı aktörlerin mümkün olduğunca azaltıldığı bu yeni denklemde, İran ve Rusya’nın zayıflayan etkisinin yarattığı fırsatlar devletlerin iştahını kabartırken, tehditler ise endişelerini derinleştiriyor. Bu bağlamda, Yeğen’in de vurguladığı üzere, PKK’nin silahsızlanması ve Türkiye’deki mevcut çözüm arayışları da ortaya çıkan yeni statükonun bir yansıması olarak okunabilir. Fakat ben, bu jeopolitik dönüşümün bölgesel gelişmelerin yanı sıra küresel dinamiklerle birlikte ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Zira küreselleşen bir dünyada bölgesel ve küresel jeopolitik-jeoekonomik süreçleri birbirinden ayırmak artık pek mümkün değil.
Taha Parla’nın Ardından…
5 Aralık 2025 Cuma
Taha Parla’dan neden o kadar etkilenmiştik? Taha Hoca “değiştirmek için anlamak” dediğimiz akademik geleneğe veya düşünce geleneğine bağlı idi. Özellikle sosyal bilimler alanında bu geleneğin zayıflamasıyla ciddi bir çoraklaşmanın yaşandığını gözlüyorum. Elbette bu geleneğin de sorunları vardı ama akademiye ve öğrencilere enerji aşılaması çok önemliydi. Taha Hoca yaptığı işe çok önem verirdi. Düşünürleri, fikir insanlarını ve fikirleri ciddiye alırdı. Taha Hoca’yı sadece iki sözcükle tanımla deselerdi “ciddiyet ve tutarlılık” derdim.
Çöküş Rejimi mi? - Hal ve Gidiş (1)
4 Aralık 2025 Perşembe
Mayakovski’nin Marşımız şiiri “Sert adımlarla isyan meydanları inlesin, // Yükselsin onurlu başlar alay boyunca. // Bizler, taşkınıyla bu ikinci tufanın, // Temizleyeceğiz kentleri tüm dünyada,” şeklinde başlıyor. Hayat devam ediyor. Bizler işlerimizdeyiz, siyasi rehineler ve gazeteciler hapisteler. Bir uğultu var, riyakarlıktan bıkmış. Bir uğultu, gaddarlıktan, dalkavukluktan, hınç dolu kibirden usanmış. Bir uğultu var, yönsüz kalmış. Bu yönsüzlük, kendine bir ses, nefes arıyor. Sözcüklere dökülmek, berraklaşmak, bayraklaşmak istiyor. Öncü, unutulmuş sözcük. Uğultu, öncüyü çağırıyor. İki bölümlük bu yazının büyük ölçüde yine Birikim’de 23 Ağustos 2024 tarihinde yayınlanan “Değişim: CHP ve Türkiye” denemesinin hayli gecikmiş devamı olduğunu kayda geçirerek başlamalıyım. O yazıda vurguladığım kimi hususları ve elbette “gösterilen (toplumsal) reflekslerin zaman aralığı günümüz dünyasında çokça daraldı...
Ontolojik Bir Güven Problemi Olarak Kemal Kılıçdaroğlu’na Bakmak
2 Aralık 2025 Salı
Bu bakımdan meseleyi “aşk varken kör, bitince gören” ikiliğine indirmek hatalıdır. İnsan başta ötekini kendi arzusunun imgesine göre idealize etmiş; süreç ilerledikçe ise ideal ile gerçek arasındaki mesafeyi fark eder hale gelmiştir. Kimi ilişkiler bu mesafeyle yaşayabilir, kimileri o mesafeyi kaldıramadığı için çöker. Bu bakımdan aydınlığa çıkmak isteyenler için Kılıçdaroğlu’yla mesafe bir hayli açılmış gözüküyor. Öyle ki bir taraf karanlıkta kalmasına, karanlığa direnmesine; Kılıçdaroğlu ise arınmış bir aydınlanma içinde olduğunu iddia etmesine rağmen belli ki aynı sabahta buluşma şansı artık söz konusu değil. Peki, bu yitirilmiş bir şans mı?
Şimdi Gömleğin Yanlış İliklenen Düğmesini Düzeltme Zamanı
1 Aralık 2025 Pazartesi
Sonuç olarak; TBMM’de kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu geçmişteki politikaların toplumsal barış üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmayı, farklılıkları tanıyarak bir arada yaşama kültürünü güçlendirmeyi, demokratikleşme süreci içinde kimlik temelli taleplerin siyasal temsilini meşrulaştırmayı ve toplumsal uzlaşıyı güçlendirmeyi hedef olarak benimsemeli; devletin farklı kimliklerin eşit yurttaşlık içinde var olmasını sağlayan “düzenleyici güç” olarak görülmesini, çoğulculuğu ve kültürel tanınmayı toplumsal bütünleşmenin temeli olarak benimsemesini, diyalog-katılım ve hak temelli reformlarla demokratikleşmeyi öngörmelidir.
Kadın, Doğa ve Kıyamet: "Mother!"da Kriz Heterotopyası ve Ekofeminizm
30 Kasım 2025 Pazar
Eril tahakküm hem kadını hem de doğayı tekrar tüketerek anlatının yeniden başa dönmesini sağlar. Bu döngüsel anlatı yapısı kadının ve doğanın sömürülmesinin tarihsel, sistemsel ve yapısal bir kriz olduğunu gösterir. Mother! kadın ve doğanın üzerindeki eril tahakküm biçimlerini modern dünyanın ekolojik ve toplumsal cinsiyet krizleriyle harmanlayan, mekânsal kurgu aracılığıyla bu tahakküm biçimlerini açığa çıkaran hem görsel hem de kavramsal düzlemde yoğun ve katmanlı bir anlatı sunar. Aronofsky’nin bu filmi ekofeminist düşüncesinin temel ilkelerini sinemasal bir forma dönüştürür ve heterotopya kavramını sahneleme ve mekân kullanımıyla somutlaştırır. Bu bağlamda Mother! filmi izleyiciyi politik ve ontolojik bir sorgulamaya davet eder.
Anestezik Toplum Veya Yavaş Ölüm
28 Kasım 2025 Cuma
Özellikle Türkiye gibi mesleki, sosyal, sanatsal ve ekonomik alanlarda örgütlülüğün zayıf olduğu; birey olma ve özgürleşme mücadelesinin ise resmi ideoloji, gelenek ve baskın kültürel kalıplar tarafından sürekli bastırıldığı toplumlarda, siyasal alana müdahil olma ve olup bitene tepki verme gibi iktidar karşıtı reflekslerin giderek silindiğini gösteren pek çok işaret bulunuyor. 1980 sonrası örgütlü toplumun zayıflaması, neoliberal bireyselleşme, siyasal katılımın düşmesi, korku siyaseti, kültürel tahakküm ve özellikle son yılların epistemik şiddeti de bu tepkisizlik halinin nedenleri olarak değerlendirilebilir. Toplumdaki bu derin tepkisizliği, bu durumda anestezi altında hareketsiz duran bir bedenin duyarsızlığına benzetmek; dolayısıyla içinde bulunduğumuz durumu ‘Anestezik Toplum’ metaforuyla adlandırmak, abartılı bir teşhis sayılmasa gerek.
Çözüm Süreci, Demirtaş ve Zalim İyimserlik
27 Kasım 2025 Perşembe
Bugünlerde Türkiye’deki “zalim iyimserler” grubunun önemli bir kesimini süreç karşıtı insanlar oluşturuyor. Burada, sürece dair aklında cevaplanmamış sorular bulunanları, yöntemi beğenmeyenleri ya da ‘temkinli iyimserleri’ kastetmediğimi belirtmeliyim. Benim kastım, böyle bir sürecin denenmesine bütünüyle karşı çıkanlar. 40 seneden fazladır denenmişi tekrar tekrar deneyip; denenmemişi ise tekrar tekrar denemeyerek Kürt meselesini çözeceğine inananlar. Gerçi, bir çözüm tahayyülleri olduğu da şüpheli; daha çok eskimiş yöntemlerle bir “zafer” elde edeceklerine dair bir iyimserlik hali hakim bu kesimde. Bu grubun, son dönemdeki hedefi ise sürece dair farklı bir dil ve tutum geliştirmeye çalışan Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş.
Her Sözüyle Bir Yol Gösterici, Akın (Atauz): Hoşçakal!
26 Kasım 2025 Çarşamba
Yaşadığı kenti okuyan, doğayı savunan, toplumu düşünerek yaşayan ve bunları hep sessizce dile getiren bir insanı… Kentin hafızasını, doğanın haklarını, insanın birlikte ve eşitlikçi yaşamını savunan bir bilgeyi, Akın’ı kaybettik. Bizim (kapsamı çok geniş bir biz), hâlâ süren öğrenme sürecimizin 25-30 yılında emeği olan bir öğretmendi Akın. Sevmez “öğretme” kavramını, öğrencileri olduk diyeyim. Hepimizle kent politikalarını, şehircilik yaklaşımlarını; hem deneyim ve örneklerle, hem de sınıfsal, sosyal ve politik bir mesele olarak paylaşırdı her zaman. Sanırım; mimarlık eğitimi sırasında ve sonrasında, bitmeyen öğrenme, biriktirme, çoğalma süreçlerimizin hep ana karakterlerinden biri oldu.
Anayasa Mahkemesi'nin Parlamento Kararları Karşısındaki Zor Meşruiyet Sınavı
25 Kasım 2025 Salı
Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) gerçekleştirilen Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin seçimine ilişkin parlamento kararının anayasaya uygunluğunu denetlemekten kaçındığı kararı 10 Kasım 2025 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlandı. AYM’nin “kendi kendini kısıtlama” (judicial self-restraint) serüveninde yeni bir aşamayı daha kat ettiğini gösteren bu kararının sadece 6 sayfası çoğunluk görüşüne ayrılmışken geri kalan 39 sayfada 8 yargıç bu yeni içtihada karşı çekincelerini veya itirazlarını dile getirmekteydiler. Bu durum, altında 15 tam üyesinin imzası bulunan bir yüksek mahkeme kararı için tam anlamıyla bir fiyaskodan ibaret görülebilir, zira davada varılan sonuç –yetkisizlik!– 11 üyeyi tatmin etmişse de kararın gerekçesi salt çoğunluğu ikna edebilmekten uzaktı.
Fiilî OHAL ve İmralı
24 Kasım 2025 Pazartesi
Öcalan’ın CHP’yi sürece dahil etme ısrarı doğru ve gerçekçi bir ısrardı, kanımca. CHP’nin komisyonda yer alması da öyle. Doğru, çünkü Türkiye, üzerine çöken fiilî OHAL karanlığından çıkacak, olağanlaşma yönündeki umut ışığına doğru ilerleyecekse, bu ancak Kürt siyasal hareketi ile CHP’nin, otoriterlik ve demokrasi arasına gerilmiş ipte el ele, birbirlerini tökezletmeden, demokrasiye doğru birlikte yürümesiyle mümkün olacaktır.
Jonathan Swift’ten İroni Dersleri: Göreciliğin Bağnazlığı
24 Kasım 2025 Pazartesi
Donald Trump Amerikan devletini küçültmek istiyor, Savaş Bakanı Pete Hegseth ise üst düzey askerî yetkilileri küçültmek niyetinde. Subaylarına kilo vermeleri talimatını verdi; çünkü etrafta çok fazla şişman general, iri yarı albay ve devasa binbaşı dolaştığını söylüyor. Aynı durum Amerikan polisleri için de geçerli; sanki iri yarı olmak onları işe almak için yeterli bir kriter gibi görünüyor. Koşamamaları yüzünden, birçok şüphelinin sırtından vurulduğu söylenebilir. Britanya’da polislerin formda olmaları beklenir; erkek polislerin de belli bir boyun üzerinde olması gerekir. Benim bir amcam, kendisi pek de makbul bir insan sayılmazdı, polisliğe başvurmuş ama boyu bir iki santim kısa geldiği için reddedilmişti. Bu da kamuoyunu birkaç düzmece operasyon, uydurma delil ve sonradan konmuş esrar torbasından kurtarmış oldu. Polis teşkilatını reforme etmenin zorluğu, mesleğin doğasıyla cezbolan insan tipinden kaynaklanır. Diğer bir amcam ise öbüründen de kısaydı ve İkinci Dünya Savaşı sırasında denizaltılarda görev yaptı. Çocukken, denizaltıların daracık alanları yüzünden hep cücelerle doldurulduğunu sanırdım.
Güvene Tutunmak: Aidiyet, Etik ve Kurumsal Zafiyet Arasında Türkiye’de Akademi
23 Kasım 2025 Pazar
Türkiye’de yükseköğretim, son on yılda yalnızca kurumsal bir zayıflama değil, kültürel ve etik bir çözülme sürecinden geçiyor. OECD ve Eurostat verilerinin gösterdiği yapısal kriz –genç işsizliğindeki artış, bütçe payındaki düşüş, nitelik kaybı ve araştırma olanaklarının daralması– üniversitenin bir “aidiyet ve güven alanı” olarak da aşınmasına yol açıyor. Bu büyük tablonun içinde danışman-öğrenci ilişkisi, yükseköğretimdeki dönüşümün en görünür ve en kırılgan mikro alanı olarak öne çıkıyor; çünkü bu ilişki, kurum içindeki emek, güven ve etik sorumluluğun en doğrudan deneyimlendiği yerlerden biridir. Dolayısıyla bu metin, devasa bir yapısal sorunu tek bir örneğe indirgemeyi değil; makro düzeyde yaşanan bu erozyonun mikro düzeyde en çok nerede kırıldığını –güven, emek ve etik sorumluluk ekseninde– göstermeyi amaçlıyor.
Amsterdam'ın Cici Evleri: Küçük Güzel midir? Dar Ucuz mudur?
22 Kasım 2025 Cumartesi
Benzer şekilde, 17. ve 18. yüzyıllarda İngiltere ve Fransa'da uygulanan 'pencere vergisi' de mimaride iz bırakmıştı. Ev sahipleri fazla pencerelerini tuğlalarla ördürüp kapatarak vergiden kaçınıyorlardı. Günümüzde dahi bazı tarihi binaların cephelerinde, bu ekonomik kurnazlığın izi olarak, duvarla örülüp kapatılmış 'kör' pencereler görülebilir. Örneğin Asya'da Hanoi (Vietnam) şehrinde yüzyıllar önce uygulanan benzer bir cephe vergisi yüzünden, şehrin dükkân-evleri aşırı dar ve çok katlı inşa edilmeye başladı. "Tüp evler" denen bu yapıların bazıları yalnızca birkaç metre genişliğinde, fakat onlarca metre derinliğindedir. Benzer dar cepheli ev geleneğini Japonya'da Kyoto'nun tarihi machiya konutlarında da görürüz. Orada da tüccarlar, sokak üzerinde olabildiğince fazla dükkân elde edebilmek için arsalarını ince ve uzun bölerek evler yapmışlardı. Yani öncelikli sebep estetik kaygıların ötesinde yine ticari hayatın ve kıymetli arsaların dayatmasıydı.
Fiili OHAL ve Çözüm Süreci
21 Kasım 2025 Cuma
Zira, ilk olarak, çelişkili iki süreci aynı anda yürüten siyasi iradenin, her biri kendi öncelikleri olan, bazen birbiriyle çelişen, bazen örtüşen çıkarlar peşinde koşan, farklı kısa veya orta vadeli hedeflere ulaşmaya çalışan, çok bileşenli bir yapıyla ilişkili olduğunu hatırlamamız gerek. Ve “çok bileşenli bir yapı” derken de kastım sadece AKP, MHP ve diğer ufak ortaklardan müteşekkil “Cumhur İttifakı” değil. Onlar var, ama mesela Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve onun ailesi de bu yapının bileşenlerinden, Beştepe’deki danışmanları da. İstihbarat ve güvenlik bürokrasisi de bu yapının bileşenlerinden, dışişleri ve bazı adalet bürokratları, hâkim ve savcılar da. Bu yapıyla ticari ilişkileri olan savunma sanayicilerini, müteahhitleri, diğer iş ve çıkar çevrelerini ve daha kim bilir, hangi kişi, kurum ve yapıları da bu listeye ekleyebiliriz herhalde.
Cehaletin Bilgisi-Bilginin Cehaleti: Kıpır Kıpır Hareketsiz Toplum
21 Kasım 2025 Cuma
17-28 Ekim 2025 aralığında düzenlenen İzmir kitap fuarında, Livera Yayınevi standında, Kim Bo-young’un Türlerin Kökeni adlı kitabının içine bir tabanca mermisi yerleştirilerek bırakılmıştı. Kitap aslında bilimkurgu türünde. Belli ki bu eylem, Darwin’in ünlü yapıtıyla karıştırılarak, o olduğu zannıyla gerçekleştirilmiş. Bu saldırıların vaka-ı adiye’ye dönüştüğü, fütursuzca yapılabildiği bir hâlin kalıcılığı dışında, artık apaçık görünen asıl sorunsala bakmak gerekir diye düşünüyorum; bilgi cehalet ilişkisine. Sokrates’in ünlü sözünü hatırlayalım: “Hiçbir şey bilmediğimi biliyorum.” Şahsi bir cümledir karşımızdaki; bugünün şahsiliğini yitiren genel zihninin aksine.
Akademiyi Çevreleyen Hakikat
20 Kasım 2025 Perşembe
Akademideki bürokratikleşme tarihsel olarak evrensel bilimsel standartları kurumsallaştırma çabasından kaynaklansa da akademilere yönelik politik ve ekonomik ilginin, yatırımın, yüklenen işlevin de bu demir kafesin inşasında bir etkisi oldu. Türkiye’de 2006 yılından itibaren devlet üniversitelerinin sayısında bir patlama yaşandı. Her ile bir üniversite mantığıyla gerçekten de her ile en az bir üniversite açıldı, sözüm ona Almanya’nın bizi kıskandığı, sekiz milyon üniversite öğrencisinin kendi şehirlerinde okuması için imkân sunuldu. Oysa ortada ne bu öğrencilerin okumasına imkân verecek bir barınma altyapısı, ne bir sosyo-kültürel ortam ne de akademik bağlam vardı.
Olağanı Hatırlamak
20 Kasım 2025 Perşembe
19 Mart’tan, hatta ondan da öncesinden beri o kadar uzun süredir fiili bir olağanüstü hâl (OHAL) altında yaşıyoruz ki, artık bir olağanüstülüğü kalmadı içinde yaşadığımız hâlin. Anayasa’nın ve hukukun, kayıtsız şartsız millete ait olması gereken egemenlik yetkilerini gasp eden bir siyasi irade tarafından fiilen askıya alındığı, yargı organlarının o iradenin arzuları doğrultusunda siyasallaştığı istisna rejimi kural oldu; bu rejimin kendisine istisna teşkil ettiği demokratik ilke ve kurallar ise çoğumuz için Kaf Dağı’nın ardındaki bir ütopyadan öteye anlam taşımaz hale geldi. Dolayısıyla olağanı, yani hukukun üstün, AİHS ve Anayasa’nın bağlayıcı olduğu, yargının tarafsız işlediği, iktidarı adil ve tarafsız seçimler yoluyla değiştirmek amacıyla siyaset yapmanın suç değil hak sayıldığı bir durumu hatırlamanın ve hatırlatmanın hepimize iyi geleceği kanaatindeyim.
Küçülmenin Epistemolojik Ufukları: Zamanı ve Mekânı Ütopyayla Bükmek
19 Kasım 2025 Çarşamba
Cogito’nun 117. ve 118. sayıları “Küçülme, Nasıl?” ve “Küçülme Sanatı” başlıklarıyla çıktı. Akademik alanda esas olarak politik ekoloji ve ekolojik iktisat disiplinlerinden doğan ve beslenen, geliştikçe farklı literatürlerle de ilişkiler kurarak teorik dünyasını genişleten küçülme (degrowth) perspektifi, köklerinin diğer ucunu da önemli bir aktivist ve entelektüel geleneğe borçlu. Bu anlamda bu iki sayının hedeflediği kapsamda bir derleme dosya hazırlamak, halihazırda hem akademik hem de aktivist alanda hızlı bir ivmeyle ‘büyüyen’ ve içinde aktif pek çok tartışmayı barındıran bir literatür için çok kolay bir iş değil. Bu açıdan daha başlangıçta iki sayının da edisyonlarının hakkını vermek gerek; zira küçülmeye dair ana argümanları, alan içindeki temel tartışma başlıklarını, angaje olduğu farklı literatürlerle arasındaki teorik çeşitliliği ve kavram dağarcığını, bunlarla birlikte yeni disiplinlerle yakınlaşma ve ittifak olasılıklarını etraflıca ele alıyorlar.
Hacettepe’deki Faşist Saldırının Düşündürdükleri
19 Kasım 2025 Çarşamba
Bu zaviyeden bakınca ülkücü hareket üniversitelerdeki milliyetçiliğin devamlılığının halen ayrılmaz bir parçasıdır. İlgi çekici bir diğer husus ise, ülkücülerin, üniversite kamusallığı içinde hegemonik olamasa da en etkili aktör konumunda olan sol tandanslı bir öğrenci hareketinin mücadele gündemlerini kendilerine mal etme çabasıdır. 1 Mayıs’ı resmi devlet söylemine binaen “Emek ve Dayanışma Günü” adı altında kutlayan Hacettepe Teşkilatı, solun eylem alanına giriş yapmak için oldukça olaylı geçen rezervasyonlu yemekhane eylemlerinde de Eylem Komitesi’nden önce davranarak bir yemekhane eylemi duyurmuş, “Randevuyla Doymaz Bu Milletin Evladı” ve “Türk Çocuğu Aç Kalmaz” gibi sloganlar kullanmıştı.
Mikroşöhretleşmiş Siyaset ve Dijital Kamusallığın Yeni Estetiği: Zohran Mamdani’nin Asıl Anlamı
18 Kasım 2025 Salı
Günümüzde neoliberal ekonomi hayatın her alanına hâkim olurken, artık insan ruhunu, dikkatini ve zamanını da ticarileştirerek tüketim nesnesine dönüştürmektedir. “Mikro-şöhretleşmiş siyasetçi” bu dönüşümün siyasetteki uç noktasını temsil eder: Artık siyasetçi yalnızca lider değil, takipçileriyle sürekli etkileşim kuran, duygusal ve görsel performansını yöneten, kendi markasını üreten dijital bir figürdür. Zohran Mamdani, sosyalist siyaseti influencer kültürünün estetik ve mantıklarıyla birleştirerek meşruiyet, yakınlık ve görünürlük inşa eden tipik bir örnektir. Onun yükselişi, bireysel karizmanın ötesinde, siyasal kültürün teknoloji tekelleri tarafından kâr, veri ve dikkat ekonomisi ekseninde yeniden şekillendiğini göstermektedir. Bu zeminde hareket etmek, kapitalist mantık tarafından özümsenme riskini de taşır.
Kırmızı Lamba Altında: Metin Turan’ın Frankfurt’u
18 Kasım 2025 Salı
Frankfurt, bir yandan Avrupa’nın önde gelen finans merkezleri ve küresel kapitalizmin simgesel mekânlarından biri olmaya devam ederken; öte yandan 1923 yılında Frankfurt’ta kurulan, günümüzde Frankfurt Okulu olarak bilinen, Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü çatısı altında birleşen filozof ve bilim insanlarının teorik ve felsefi görüşlerinin yarattığı ekolün de ev sahibidir. Frankfurt Okulu’nun eleştirel teori geleneğini doğuran entelektüel iklimi, Walter Benjamin’den Theodor W. Adorno’ya ve Jürgen Habermas’a değin uzanan düşünsel mirası ile modernitenin sorgulandığı bir kavramsal laboratuvar işlevi görür adeta. Turan’ın şiiri, bu karşıtlıklarla örülü kentsel dokunun izlerini taşırken, aynı zamanda bireyin varoluşsal kırılganlığı ve neoliberal baskının kesiştiği noktalara işaret eder.
Biçim, İçerik ve İfşa: Sanatın Otonomisi Ne Değildir?
17 Kasım 2025 Pazartesi
İşaret etmek istediğim şey, bir sanatçı ve yapıtı üzerine yapılacak herhangi bir ahlaki yargılamanın, yahut böyle bir ahlaki yargılamanın karşısında durmanın kavramsal-kuramsal kaynağı otonomi olamaz, zira sanat eserlerine dair herhangi bir ahlaki yargılama yapılıp yapılamayacağı tartışması, gerilim yüklüdür ve otonomi tam da bu gerilimin orta yerinde, gerilimle yapısal anlamda alakasız ama ister istemez onun zeminindedir. Otonomi, bu anlamıyla etikten bağımsızdır, biçimsel bir konudur, biçimde vuku bulan siyasetle ilgilidir ve doğası gereği ahlaki çelişkiler barındırır, hem o çelişkiler zemini üzerinde yükselir, hem de bir kaçış çizgisi oluşturur, tamamlanmaz ve yapıt üzerinde sürekli devinir.