Murat Belge
6 Eylül 2021 Pazartesi
Dolayısıyla robotlar üzerinden gelişmelerin de çığ gibi büyüyeceğini varsayabiliriz. Böyle olursa, kendi varlığını işçi sınıfının varlığının bir türevi gibi gören ve tanımlayan sosyalizm ne yapacak, ne olacak? Artık bir anlamı ve gereği kalmamış bir “eski zaman inancı” olarak tarihe mi geçecek? Böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Robot icat oldu diye bu dünyada “namertlik” bitmez. O devam ettikçe sosyalizme ihtiyaç da devam edecektir. Bugün onunla bağdaştırdığımız bir yığın şey var, teorik düzeyde, pratik düzeyde. Bunların birçoğu muhtemelen değişecek, değişmesi gerekecek. Belki “sosyalizm” adının bile değişmesi sözkonusu olur, çünkü o da özgül bir zamanın ve koşulların damgasını taşıyor.
Barış Özkul
5 Eylül 2021 Pazar
Ancak kültürel süreklilik ve liyakat bahsinde devr-i Hamid ile devr-i Erdoğan arasında ciddi bir uçurum var. Abdülhamid, açtığı askeri ve sivil mekteplerde modern ve kaliteli bir eğitim verilmesini öylesine önemsemişti ki lakaplarından biri “Maarifperver”di. Kendi altını oymak pahasına askeriyeye zadegândan olmayan halk çocuklarının alınmasının önünü açmış; bunların “sadık kullar”dan ziyade modern askerler olarak yetişmesine imkân tanıyan bir eğitim sisteminin kurulmasına önayak olmuştu (Mustafa Kemal ve akranları bu düzenlemeyle subay olabilmiştir.) Darülfünun’u açan da odur. Bunlar bugünün imam-hatipleri ya da üniversiteleriyle nitelikçe kıyaslanacak mektepler değildir.
Işıl Kurnaz
4 Eylül 2021 Cumartesi
Osman Kavala, 18 Ekim 2017'de gözaltına alındı, hemen ardından 1 Kasım 2017'de tutuklandı.[2] Teknik takibi zor belki ama sürecin tahammül ve istiap haddi, teknik takibinden daha zor ve ağır. Önce tutuklama, sonra beraat, sonra başka bir dosyadan aynı gün tekrar tutuklama, birleştirme kararları, dosyayı başka dosyalara bağlama, sonra AİHM kararına yazılan hükümet cevapları, kararların bağlayıcılığı tartışmaları… Ancak mesele, kural haline gelmiş tutuklamalar ve hukukun bir insanın tutuklanması için sunduğu teknik imkânlar kadar, zamanla da ilgili.
Aybars Yanık
2 Eylül 2021 Perşembe
Evet, adaletsizliği görsek tanırız ama bazen sol gözümüzü kapatır tanırız, bazen de sağ gözümüzü kapatır tanırız. Adaletsizlik, somutluğuyla orada bir yerde durur ama onun anlamlandırılması, içeriklendirilmesi ve demokratik bir talebe evrilmesi siyasete bağımlıdır. Talep siyasileşmiş bir arayıştır; dolayısıyla soldan bir eklemlemeye de, sağdan bir eklemlemeye de açıktır.
Erdoğan Özmen
1 Eylül 2021 Çarşamba
Kültürümüzün kalbinden yükselen o buyrukla birbirimize hınçla seslenmemiz arasında ürkütücü bir yakınlık mevcut. Herkesin başka herkese çekinmeden yargıçlık yapmasını, ayar veren, hizaya çeken, ihtar ve itham eden bir dil ve üslupla hitap etmesini çoktan kanıksadık bile.  Örneğin, filanca konuda sesimizi yükseltmemiş, duyarlı davranmamış, dalgınlık göstermiş olmamız yanıbaşımızdakiler tarafından linç edilmemize, kızgınlıkla damgalanmamıza yeterli sayılıyor. İnsanca bütün kusur, zayıflık ve sendelemeler hoş görülmek şöyle dursun derhal yıkıcı bir öfkenin hedefi haline geliveriyor. Aramızdaki cılız işbirliği ve dayanışma imkanlarını daha baştan yok eden bir tavır bu.
Ömer Laçiner
30 Ağustos 2021 Pazartesi
Resmî muhalefet (CHP-İYİ Parti bloku) bu fırsatı sonuna kadar kullanmaya niyetli gözüküyor. AKP-MHP’yi şimdiye kadar tepe tepe kullandıkları “yerli-milli” argümanı ile vurma imkânını yakaladığını düşünen resmî muhalefetin bu konuyu sürekli gündeme getireceği anlaşılıyor. Her şeyden önce bu yabancı düşmanlığı  bahsinde başı çekmeye koşullu MHP’nin AKP’den uzaklaşmaya yönelme ihtimali var burada. CHP ve İYİ Parti bu ihtimal güçlendiği takdirde Türk milliyetçiliği/yabancı düşmanlığı paydasında kesiştikleri MHP’ye kucak açmaya hazırdır zaten.
Derviş Aydın Akkoç
29 Ağustos 2021 Pazar
Ne çok yol var yaşamda; bazı afallatan, kararsız bırakan... Bu keşmekeşin içinde insanın dışsal bir olay vesilesiyle, ya da durup dururken, veya içsel bir tazyikle hep yürüdüğü aşina yollardan sapması, kendini başka ve yabancı yollarda bulması mümkün... Her sapma edimi kendi bilinmeyenlerini de peşi sıra gündeme getirir tabii... Yaşam, türlü dönemeçlerde, Wittgenstein’ın “nasıl devam edeceğini bilip bilmemek” dediği çetrefil meseleyle yüz yüze getirir insanı. Nasıl devam edeceğini bilmek: bir büyük bilinmezlik de yankılanır bu sözde. Bilinmeyen karşısında kişi çaresiz eski donanımlarına, onu şimdi olduğu yere kadar getiren bilgilere bel bağlar.
Aksu Bora
26 Ağustos 2021 Perşembe
Şefkatin yumuş yumuş (hatta belki yapış yapış?) bir şey olduğu, diyelim öfkeyle hiç işinin olmadığı yolunda yaygın (ve yanlış) bir kanaat olduğunu biliyorum (benim de birtakım verilerim var ister istemez). Hak mücadelelerinin tarihine şöyle bir bakmak, bu kanaatin yanlışlığını gösterir- isyanların, itirazların, devrimlerin tarihine. Şefkatsiz olur muydu, sadece öfkeyle, isyanla? Dokunmadan, yoklamadan, yalnızca bakıp “anlayarak”. Büyük verinin bir parçasıymış da dokunmaya gerek yokmuş, saymak yetermiş gibi? (Kitle, yığın, kesim falan gibi kelimeleri hiç sevmem bu sebeple.)
Tanıl Bora
25 Ağustos 2021 Çarşamba
Bitkin ve depresif vaziyette kararıp duran Nazi diktatörü, görüşmelere, toplantılara metamfetamin dopingleriyle silkelenip katılıyormuş. Maiyetinin de, önemli müzakerelerde onla aynı dalga boyunda olabilmek için, haplandığını öğreniyoruz. Norbert Ohler “kimyalarının uyuşması için,” teşbihini kullanıyor – teşbihti, gerçek oldu, diyebiliriz. Ki zaten birçok Nazi uluları da bizzat metamfetamin bağımlısı. Bu metamfetamin yüklemesinin neticesi: gerçeklik duygusunu yitirmek, diye özetleniyor. Ama dikkat: Kendi gerçekliğine halel getirmeyen bir yitim, bu.
Barış Özkul
23 Ağustos 2021 Pazartesi
ABD ve NATO’nun yirmi yıllık müdahalesi Afganistan’da başarılı bir ulus-inşasına dönüşemeden sonlanırken, yeni tabloda en zor durumda olanlar dün olduğu gibi bugün de kadınlar, LGBT-İ’ler, ifade özgürlüğünden yana olanlar. Basiretsizliği ve beceriksizliğiyle Afganistan’ı bulduğundan daha beter halde bırakıp giden Amerika Birleşik Devletleri ile içeriksiz bir anti-emperyalizm ve ABD karşıtlığı adına Rusya ve Çin’deki otokratik-totaliter rejimlerin ipine sarılanlar arasındaki çekişme uluslararası toplumun dikkatlerini Afganistan’dan başka coğrafyalara yöneltirken, Afgan halkı Taliban’la baş başa ve yapayalnız kalmış olmanın çaresizliği içerisinde.
Murat Belge
23 Ağustos 2021 Pazartesi
Marx’ın yazmaya başladığı yıllarda Sanayi Devrimi’nin başlamasının üstünden daha yüz yıl geçmemişti. Olaya ille de “egemenlik” açısından bakacaksak (öyle bakanlar çoğunluğu oluşturuyordu) insan henüz “doğaya egemen” olmamıştı, ama bunun kapısı açılmış gibi görünüyordu. Yani Marx yüzyıllarca sürmüş bir eziklikle ciddi bir “biz kazanıyoruz” duygusunun kesiştiği kendine özgü bir çağın ürünü ve düşünürüdür. Örneğin bir Charles Dickens gibi o da yirmi yaşındayken posta arabasına binip gittiği yere elli yaşında “tren” denen bir şeye binip demir raylar üstünden gidebilmiştir.
Işıl Kurnaz
21 Ağustos 2021 Cumartesi
Başkalarının acısına bakmak derken kastettiğimizin sadece başkasına öylece bakmak olmadığını görmek için, kadınların birbirine nasıl baktığına dikkat kesilmek yeterli çünkü. Nasıl baktıkları kadar, kavramların içini neyle doldurdukları da. Afgan kadınların dışındakiler, ılımlı siyasi hatlar çekiyorlar, Afgan kadınlar ise o ılımlı siyasi hattın ne olduğunu ifşa ediyorlar. Atıldıkları dünyaya, tekrar sığma çabası ve inadı diyelim biz ona. Çünkü söz konusu başkasının hayatının politikası olduğunda, Dünya siyaseti, kavramların içini “ılımlı ve iyi niyetli” gibi şekilsiz şeylerle doldururken, kadınlar başka bir şeyi açığa çıkarıyorlar.