Erdoğan Özmen
3 Şubat 2021 Çarşamba
Bu erken çocukluk zamanları anne ve çocuğun bir tür ortak-yaşam (symbiosis) içinde olduğu, annenin daima mevcut halde bulunduğu zamanlardır. Psikanalitik teoride üzerinde çok düşünülmüş bir evredir bu. Çocuğun kendiyle anne arasındaki sınırları ve ayrımı tam olarak oluşturamadığı, belki de ikisinin oluşturduğu simbiyotik bütün yüzünden  annenin tüm-güçlü (omnipotent) olarak, demek ki eksiği olmayan ve tam olarak göründüğü bir evre. Başlangıçta fiziken ve kendiliğinden var olan neredeyse bir ve tek olma hali yavaşça ve mecburen kaybedilecek, bebeğin bakışı aynı birlik/bütünlük hissi için annenin ilgisine/dikkatine yönelecektir.
Sezen Ünlüönen
1 Şubat 2021 Pazartesi
Azizler’de ele alındığı şekliyle ötenazi, esasında tam da Amerikalı düşünür Sianne Ngai’in yeni kitabında (Theory of the Gimmick) konu edindiği  “numara” (gimmick) kategorisini örnekler. Ngai’a göre “numara” bir alet, bir davranış ya da bir sanat eseri olabilir: Ngai’ın “numara”ya verdiği örnekler arasında Google Glass ve Helen DeWitt’in Lightning Rods romanı var mesela. Önemli olan, “numara”nın aldığı biçim değil, günümüz dünyasında “bu da iyi numaraymış ha” ya da “bunlar ucuz numaralar” laflarında olduğu gibi bir şeyi “numara” olarak nitelendirmenin emek ve değer ile ilgili bir yargıda bulunmak anlamına gelmesidir.
Barış Özkul
31 Ocak 2021 Pazar
Orwell’in kendisi de bir solcuydu (anarşizm ile komünizm arasında mekik dokumuştu) ve reel-komünizmi “içeriden” eleştirmişti. Eleştirinin neye yöneleceği kadar nasıl yapılması gerektiğini de biliyordu. Bugün 1950’lerden itibaren kitaplarının yirmi milyon adet satmasında büyük bir rolü olan Soğuk Savaş’ın taraflarından muhafazakâr Sovyet rejimi tarihe karışmış olsa da Orwell hâlâ okunmaya devam ediyor. Çünkü Orwell, SSCB gücünün zirvesindeyken, totalitarizmi sol adına sahiplenmek yerine ona ilkesel ve haklı bir eleştiri yöneltebilmiştir.
Derviş Aydın Akkoç
31 Ocak 2021 Pazar
İnsan yeter ki ortalığı velveleye vermesin, dikkatli ve berrak bir bakışla baksın hem kendine hem de dünyaya; bastırılan, geçiştirilen yahut yeni karşılaştığı tüm sorunları, zihnine ve gövdesine üşüşen krizleri çözmeye muktedirdir, zira kudret sahibidir... Ona kudretsiz olduğunu telkin eden bütün söylemler ideolojilerin değirmenine su taşır; bu kudret suyu da modern rahiplerin kupkuru gırtlağına akar genellikle, damağı kışkırtan şaraplar gibi...
Kemal Can
29 Ocak 2021 Cuma
2021’de Türkiye’nin rotası, iktidarın yapabilecekleri, Cumhur İttifakı’nın geleceği gibi başlıklarda çok kullanılan argümanların küçük bir kısmının üzerinden geçmeye çalıştım. Bazıları gerçeklerle pek örtüşmüyor ama daha önemlisi gerçek olanların da kullanılma –ele alınma– biçimi, güçlü olasılıkların daha açık görülebileceği bir yere götürmüyor bizi. Kestirme zannedilen patikalar, kolayca kaybolunacak büyük boşluklara çıkıyor
Kenan Erçel
28 Ocak 2021 Perşembe
Bu ayrımcı zihniyet ve ayrımcılıktan alınan hazza karşı olgular üzerinden mücadele vermek güç. Örneğin, hangi etnisiteden olursa olsun 4-5 milyon kişilik bir grubun istatistiki bir kaçınılmazlık olarak belirli sayıda hırsızı, katili, tecavüzcüyü bünyesinde barındıracağı gerçeğinin pek alıcısı yok. Ya da Suriyeli yetişkin erkekleri ülkelerinde kalıp savaşmadıkları için korkaklıkla itham edenlere, ortada bir iç savaş falan yokken dahi Türkiye’deki gençlerin büyük çoğunluğunun geleceğe dair en büyük arzusunun yurtdışına kapağı atmak olduğunu hatırlatmak beyhude.
Aybars Yanık
28 Ocak 2021 Perşembe
Erdoğan defalarca aksini açıklamasına rağmen ve bunu ispatlayacak adımlar atmasına rağmen (bürokrasideki atamalar, siyasi dilinde milliyetçi tonun yoğunlaşması, kendini meşrulaştırma tarzındaki değişimler) Cumhur İttifakı’na gönüllü değil de rehinse ve rotasını kendi tercihi nedeniyle değil de bu rehin pozisyonundan ötürü kırdıysa, dolayısıyla ittifaka mecbursa, neden ittifakı dağıtıp veya bu ittifaka hiç girmeden çok daha güçlü destek görebileceği alternatiflere kapıyı en baştan kapattı?
Tanıl Bora
27 Ocak 2021 Çarşamba
Bundan yüz yıl önce, 28-29 Ocak gecesi, kuruluşunun dördüncü ayını idrak etmekte olan Türkiye Komünist Partisi’nin lideri Mustafa Suphi, on beş arkadaşıyla birlikte Trabzon açıklarında katledildi. Müesses nizamın sayısız gayrı nizamî operasyonlarından biridir. İçinde “millî infial” suretinde organize edilmiş linç de var. Teşkilat-ı Mahsusa’nın sembol şahsiyetlerinden Yenibahçeli Şükrü, anılarında bu ‘millî linçle’ övünür.
Murat Belge
25 Ocak 2021 Pazartesi
Çin Komünist rejimini kurduğunda aşağı yukarı otuz yıllık bir Sovyetler Birliği deneyimi olmuştu. Peki, 1917 Devrimi emekle sermaye arasındaki çelişkinin sonucu muydu? Buna “evet” demek de kolay değil. Dünya Savaşı etkeni olmadan 1917’yi hayal etmek zor. Gerçi savaştan önce 1905 gibi emek-sermaye çelişkisine daha kolay bağlanabilecek girişimler olmuştu ama bunların bir “devrim” boyutlarını kazanması kolay değildi. Savaş, işçileri ve sol aydınları köylülerle (askerlerle) bir araya getirdi. O zaman Çarlık başa çıkamayacağı bir güçle karşılaşmış oldu. Burada Bolşevikler’in oynadığı rol de unutulmamalı.
Erdoğan Özmen
20 Ocak 2021 Çarşamba
Çocuk kendisini annenin arzusunun nesnesi olarak var etmek, yerleştirmek için çabalar. Annenin eksiğine deva olacak, onun eksiğini tamamlayacak şey olmak ister. Anne (mOther) simgesel düzenin etkin bir parçası, yani arzulayan bir varlık olduğu ölçüde, arzunun ayrıcalıklı nesnesi olarak fallus -annenin fallusu- olmayı istemektir bu.
Derviş Aydın Akkoç
17 Ocak 2021 Pazar
Her şey gibi anlar da geçer, geriye silik yahut parıltılı izler kalır. İzlerin şiddetince de insan durup dururken ya da bir vesileyle anımsar; geçmişle şimdi arasındaki çatlaklardan mutluluk anlarının kesik kopuk ışımaları süzülür, bu sızılı sıcak hatırlayışlar mevcut zamanın ve varoluşun soğukluğunu, öznenin halihazırdaki mutsuzluğunu insafsızca ifşa eder; ama çoğun kırılıp bükülerek şimdiye kavuşan bu ışımalar bir hasretin de fitilini ateşler.
Menderes Çınar
14 Ocak 2021 Perşembe
AKP’nin İslamcı kültürel iktidar olma projesi en başından itibaren, kendi İslami alternatifinin güzelliğini, doğruluğunu, geçerliliğini göstermeye dayanmadı. AKP, kültürel bir iktidar değil, yalnızca iktidar olmaya çalıştı. Muktedir oldukça kültürel (iktidar) olacağını varsaydı. Hal böyle olunca “çekiciliği” ister istemez dağıtacağı iktidar nimetlerinden ya da kullanacağı iktidar sopasının korkusundan kaynaklandı ve onlar kadar oldu. Bu iktidar odaklılığa ve güç biriktirmeye mesafeli/karşı olan herkesi, İslami bir çerçeveden konuşsa bile, Batılı/Batıcı paradigmaların esiri olmakla itham edip, düşmanlaştırdı.