Yves Bonnefoy İçin, Onun Dokunuşu
11 Temmuz 2016 Pazartesi
Bir soruyla karşılıyor dile içkin bir anlamın yokluğunu; onu, dışarıdan bakıldığında ışıltısının göz kamaştırdığı, ancak içinde küllerden başka bir şeyin olmadığı bir sandığa benzeterek. Kar tanelerinde ve İsa söz konusuyken olduğu gibi, fiziksel dokunuşun anlamı yaratmak başarısızlığını, yine gökten inen ve yeryüzüne inişiyle kaybolan ve yerini ışığa bırakan bir yıldırım çakışıyla anlatmayı tercih ediyor.
Bir Fenerbahçeliden Turgay Şeren’e Saygı
9 Temmuz 2016 Cumartesi
1971 yazında, Reyhanlı’dan İstanbul’a halamlara geldik, gezmeye. Kapıcı bu ultra lüks apartmanın generali edasıyla, “Evde yoklar,” deyip kapıyı kapatmaya kalktı. Babam, “Söyle, kardeşiyim,” deyince kapı açıldı. Halam “Fuat, bu ne güzel sürpriz, Murat’ı da getirmişsin geçin geçin,” deyince, babamın şu sözü, tonlama ve vurgusu ile kaydedildi: “Abla Deniz Gezmiş gelir diye mi peşin peşin yok dedirtiyorsun?”
Faşizm Karşısında Üniversite
7 Temmuz 2016 Perşembe
Namuslu, ahlâklı, insan mahiyetli vatandaş hüviyetinde gençler yetiştirmek bakımından bu tamimin ne çirkin, ne iğrenç olduğunu bilmem söylemeğe lüzum var mı? En ağır ceza kanunları bile evlâdı ana, babanın suçunu ispat için şehadete icbar etmezken bu sefil rejim talebeyi mânevî ana olan Üniversitede mânevî baba olan hocalarını casuslamağa teşvik, teşvik değil, memur ediyor. Fakat bunun sebebi var. Faşist liderleri doğru yoldan sapıtmak için henüz olmağa başlamış genç dimağlar üzerinde işlemeği daha kolay bulmuşlar ve onları...
Vatandaşlık ve İskân Kıskacında: Suriyeli Mülteciler
5 Temmuz 2016 Salı
Ülke içinde “barış masasının” devrilmesinden bu yana “mülteci kozunun” içerideki Kürt, Alevi ve diğer muhalefete karşı da etkili olabileceği düşünülmüş olmalı ki, Osmanlı’dan devralınan ve Cumhuriyet döneminde de sık sık başvurulan “iskân” politikaları yeniden masaya çıkarılmaya başlanmış görülüyor. Demografik nüfus hareketleriyle toplumsal kontrolü ve denetimi devam ettirme bu toprakların kadim geleneği olagelmiştir.
Madımak, Epizodik İmgeler ve Popüler Bellek
4 Temmuz 2016 Pazartesi
İki görüntü var aklımıza çakılıp kalmış. Belki biri daha baskın. Behçet Aysan, Uğur Kaynar ve Metin Altıok merdivende oturuyorlar. Behçet Aysan’ın elinde yangın söndürme tüpü. Tüm bu yangın, bu pislik, bu ölümler onun yüzündenmiş gibi incecik bir mahcubiyet var sanki yüzünde. Öyle değil elbette. Kaygıdan yorgunluğa, hatta belki umursamazlığa varmış bir yüz. Hemen arkasında Uğur Kaynar.
“Türkiye Solundan Portreler”
3 Temmuz 2016 Pazar
Bu çalışmanın en güzel tarafı, sol mahallenin düşman kardeşlerini, birbirine aşina olmayan hısımlarını aynı ideolojik çerçeve üzerinde tahayyül etmeye cesaret etmiş olması tabii ki. Divitçioğlu’ndan Kaypakkaya’ya, Çayan’dan Kerim Sadi’ye, Avcıoğlu’ndan Küçükömer’e uzanan bir silsile bu. Yalnızca Kaypakkaya’nın Dr. Hikmet’in direnişi değil, Behice Boran’ın kahır dolu hayatını büyük bir tevekkül ile yaşayışı da büyük bir direniş olarak karşımızda.
"Yükselen Yeni Nesil" ve Siyaset
1 Temmuz 2016 Cuma
Kendilerinden “68’liler” olarak bahsedilmesinden anlaşıldığı gibi 68 hareketi genel anlamda bir nesille bağdaştırılan bir hareket olarak algılanıyor. Gezi eylemleri de bir “gençlik hareketi” olarak görüldü. Gezi eylemlerini destekleyenler gençlik olgusunu bir hayli romantize de ederek eylemleri “yaratıcı ve zeki” bir neslin başkaldırısı olarak nitelendirdiler. Fethullah Gülen ise Türkiye’de “dindar bir neslin yetiştirilememiş olduğundan” yakındı.
Barışçıl ve Demokratikleşen Bir Türkiye İçin
30 Haziran 2016 Perşembe
Erdoğancılardan Ergenekonculara bir sıra gücün koalisyonuna dönmüş olduğu söylenebilecek mevcut iktidar çevreleri “bölücü terör örgütüne”, PKK’ye karşı savaş adı altında gerçekte en geniş anlamda insanın yaşam haklarına, temel hak ve özgürlüklere, Kürt halkına, değişik inançlı toplum kesimlerine, barışçılık ve demokratikleşme yanlısı çevrelere de saldırıyor, bildik ayrımcılıklar yapıyor, tedhiş ve baskı uyguluyorlar.
Brexit Meselesi ve Referandum Kararının Avrupa Birliği’ne Yansımaları
27 Haziran 2016 Pazartesi
Sonuç olarak, yakın zamanda Avrupa’ya yayılmış “fobi”lerle dolu hükümetler görmememiz adına, hem Avrupa Birliği kurumlarının hem de iktidardaki partilerin acilen Brexit’ten ders çıkarmaları ve atacakları bir sonraki adımda siyasi arenada yaşanan bu kırılmayı göz önünde bulundurmaları gerekiyor. Keza bu konuyu göz ardı ederek inşa ettikleri her politika başarısızlığa uğramaya mahkûm olacak gibi görünüyor.
Bütünsel (Holistik) Tıp
24 Haziran 2016 Cuma
İnsanı fiziksel bir bedene indirgeyen, hastalığı insan varlığının doğal bir parçası olarak “olgunlukla” karşılamak yerine onu “kökü dışarıda”, kişinin iradesi dışında oluşan tehditkâr bir fenomen ve insan bedenini de bir savaş alanı olarak gören biyomedikal anlayış, modern tıp pratiği ve eğitimini de hastalık ve hastalığın bertaraf edilmesinden ibaret kılıyor; sağlığın kendisi ve korunması ihmal ediliyor.
Değerli Bir Kitabı Fırsat Bilerek, Bir Veri Madeni Olarak “Su”: İmâ Çeşitlemesi
22 Haziran 2016 Çarşamba
Denebilir ki, Gılgameş'ten bu yana âb-ı hayat arayışındayız. Su, sahiden de insanlık ve (onun) uygarlık tarihinde bir nirengi noktasıdır. “Uygarlık” sözcüğünü Alman kültüründeki karşılığıyla, “dışsal” bir bakımdan kullanırsak (Norbert Elias, İngiliz-Fransız telifli kullanımıyla Alman kullanımını mukayese eder hani, Uygarlık Süreci’nde[1]), suyun, insanın hem biyolojik hem de onu aşan, ona katılan bir antropolojik partneri olduğunu serdedebiliriz.
Suriyeli Mülteciler: Büyüyen Sorunlar, Daralan Zaman
20 Haziran 2016 Pazartesi
Dünya, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük göç olgusuyla karşı karşıya kalmış durumda. Karşı karşıya kalınan sorun, geçerli göç politikalarının da yeniden sorgulanmasını beraberinde getirdi. Suriye krizi, başta Avrupa olmak üzere, tüm dünyada göçmen meselesinin yeniden tartışılmasına, göç mevzuatının gözden geçirilmesine sebep oldu. Türkiye gibi, neredeyse mülteci ve göçmen mevzuatının olmadığı ülkelerde her şey yeniden yazıldı. Batı açısından, sınırların belirsizleştiği AB ülkeleri sınır politikalarını yeniden gözden geçirir duruma geldi. Toplumlar açısından, göçmen ve mülteciyle birlikte yaşamanın nasıl olacağı tartışmaları gündelik konular içerisinde en ön sırayı almaya başladı. Bir yandan çatışmalı ortamın doğurduğu şiddet, güçlenen radikalizm ve bu radikallerin dünyayı nerdeyse savaş alanı haline dönüştürmesi. Diğer yandan yaşadıkları ülkelerden, yaşayamaz duruma gelen, canlarını ve geleceklerini kurtarmaya çalışan insanların akın akın, güvenli gördükleri ülkelere sığınmaları ve bunun için ölümü de göze alacak yollara başvurmaları, durumu karmaşıklaştırıp kaotik bir hale getirdi.
Brezilya’da İşgal Eylemleri
18 Haziran 2016 Cumartesi
“İşgal et ve diren” (Ocupa e resiste), işgal edilen alanların mücadele alanları olarak örgütlendiğini gösteren önemli bir slogan. İşgal eylemleri, “işgal” kelimesine “bir yeri ele geçirmenin” ötesinde yeni bir anlam kazandırıyor. Bir direniş pratiği olarak işgalin anlamı, ele geçirilen alanı dönüştürmek ve bir “direniş mekânı” olarak yeniden düzenlemek. Öyle ki bakanlık binalarının bizzat kendisi, hükümetin meşruiyetine yönelik bir dev bir soru işaretine dönüşüyor. Okullar sadece “eğitimin yapıldığı yerler” değil, aynı zamanda eğitimin kimin için ve ne için yapıldığının sorgulandığı yerler haline geliyor. İşgal okulları aynı zamanda “başka bir eğitimin” mümkün olduğunu da gösteriyor.
Venezuela’nın Sosyalist Rüyası Nasıl Kâbusa Dönüştü?
16 Haziran 2016 Perşembe
Hükümet ateşle oynuyor. Gıda kıtlığının vahim durumda olduğu zamanlarda toplumun nasıl da patlamaya hazır olduğunu ne kadar söylesek az. İnsanların temel besin ihtiyaçlarına ulaşabilmek için dört, beş, altı ya da daha fazla saat sırada beklemek zorunda kaldığı ve hatta bazen eli boş döndüğü bir ortamda toplum her an alev almaya hazırdır. Şu âna kadar isyanlar yalnızca düzensiz ve yerel düzeyde görüldü ve güvenlik güçleri bu kargaşayı yayılmadan bastırmayı başardı. Fakat bu isyanlar gün geçtikçe artıyor ve Venezuela’nın, gıda için çıkan ayaklanmaların şiddet ve kargaşaya dönüşüp yurt çapında yayıldığında neler yaşandığına dair taze ve travmatik hatıraları var.
Mrs. Dalloway: Modern Dünyada Atomize Olmuş Bir Birey
14 Haziran 2016 Salı
Burjuva sınıfa mensup bir kadın olmasından kaynaklı olarak, Mrs. Dalloway boş gezenin boş kalfası olmaya itilmiştir. Yaşamı toplumsal cinsiyetinin gerektirdiği rollerle sınırlıdır ve nitekim o da mevcut yaşamından memnun değildir. Dolayısıyla geçmişe saplanıp kalmıştır. Mrs. Dalloway yaşamına alternatifler aramaktadır. Hatıralarının sel olup üzerine akmasına engel olamaz. Kızlık günlerine dönüp baktığı anlarda, biz de etrafında kendi sınıfsal önyargılarını kendisine dayatmaya çalışan erkeklerle çepeçevre sarılı olduğunu öğreniriz. Peter’da ete kemiğe bürünen tipik erkek tavrındaki sinikliği hatırlar: “Bir Başbakanla evlenip bir merdivenin tepsinde duracaktı; kusursuz bir ev sahibesisin derdi (gece, yatağında nasıl ağlamıştı bu söze), kusursuz bir ev sahibesinin bütün nitelikleri var sende demişti”
Kadın Ne Yana Düşer Usta, Aile Ne Yana!
13 Haziran 2016 Pazartesi
Ülkenin son beş yıl içinde başka bir yönetim sistemine doğru sürüklendiğini ve bu sürüklenmenin her geçen yılla birlikte ivme kazandığını, bilfiil yaşayanlar olarak görmemek imkânsız. Fiilî olarak ne demokrasinin, ne de hukukun artık işlevsel olduğundan bahsedebiliriz. Demokrasi de, hukuk da bizim için eski bir yalan! AKP tarafından yaratılmaya çalışılan ve büyük oranda da başarılan otoriter, anti-demokratik ve hukuksuz sistem, elbette ki özel alanı da kendi rayına sokmaktan geri durmayacaktı.
Muhammed Ali, Politik Anlamı ve Muhafazakârlar
9 Haziran 2016 Perşembe
Muhammed Ali’nin politik anlamı, aslında, ondan bir Seyyid Kutub türetmeye çalışan muhafazakârların yorumunun hilafına gelişir. Bu anlam, muhafazakâr olmayan, hattâ muhafazakârların tepkisini çekecek pek çok kaynaktan beslenir. Bugün Muhammed Ali'yi bir kültürel ikona veya kimlik rozetine dönüştüren muhafazakârlar, Muhammed Ali Türkiye'de savaşa gitmeyi reddetse ne yaparlardı?
Hamdolsun 376
10 Haziran 2016 Cuma
Farkındayım, yazının başlığı bir alışveriş merkezi ismi gibi oldu. Demokrasinin çağdaş yönetsel biçimi olan temsilî demokrasinin kendisinden kaynaklanan kavramsal ve pratik açmazlarını tartışmayı dahi bir lüks haline getiren Türkiye siyasal hayatındaki gelişmelere bakıldığında, bu sistemin hiçbir zaman “zaten” verimli bir biçimde işlemediği söylenebilir. Ancak 20 Mayıs tarihinden itibaren, Meclis ile bir AVM arasındaki farkı açıklayabilmek gittikçe güçleşecek gibi görünüyor.
Mutlak İktidar ve Demokrasi Arasında Brezilya ve Türkiye
8 Haziran 2016 Çarşamba
Brezilya’da Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in yargılanmak üzere görevinden alınması etrafında yaşanan kriz Türkiye’de iç siyasete malzeme oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve destekçileri Brezilya’da İşçi Partisi (Partido dos Trabalhadores, PT) hükümetinin devrilmesini Türkiye’de AKP hükümetini de hedef alan “büyük oyunun parçası” olarak yorumladılar.
Camilerin Ekonomi Sistemi
6 Haziran 2016 Pazartesi
Pierre Bourdieu, Pratik Nedenler (2015) adlı kitabında geçen “Piskoposların gülüşü” alt başlığı altında kısa ve öz olarak “piskopos/kilise-ekonomi ilişkisi” diyebileceğimiz bir değerlendirme sunmaktadır. Bourdieu her zamanki gibi değerlendirmesini pratikler üzerinden ve kendisine özgü kavramlarla geliştirmektedir. Ben de bu yazıda Bourdieu’nün bu konuda söylediklerine çoğunlukla paralel olarak “cami/imam-ekonomi ilişkisi”nin bir değerlendirmesini yapmaya çalışacağım.
Ana Yurdu Filmi Üzerine Bir Derkenar
4 Haziran 2016 Cumartesi
21.yüzyılda kadın yazarlar kalemi ellerinde güvenle tutuyorlarsa, bu 18. ve 19. yüzyılda hastalığa benzer bir tecrit, yalnızlık içinde, deliliğe benzer bir yabancılaşma ile yazarlık endişesinin üstesinden gelmek için mücadele etmiş edebi büyük büyükannelerimiz sayesindedir. Elbette “Kötü bir rüya gibiydi, geçti o günler, şimdi her şey çok yolunda,” demiyorum ancak katedilen mesafeyi yok sayıp başa dönmek de bizi güçsüzleştirir. Günümüz kadın yazarları, öfkeli deli kadın metaforundaki yazarlık şizofrenisine düşmeden, pekâlâ delirmeden yazabilirler ve yazıyorlar da…
Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’sı Ve Özgecan İle Cansel
2 Haziran 2016 Perşembe
Virginia Woolf, Bir Yazarın Güncesi adı altında kitaplaştırılan günlüklerinde, Kendine Ait Bir Oda’yı yazarkenki ruh halini “melankoli gölüme daldım gene” diye ifade eder. Devamında “Tanrım ne kadar da derin! Nasıl da doğuştan melankoliğim! Kendimi su yüzünde tutabilmenin tek yolu çalışmak... Çalışmayı kestiğim an daha da, daha da dibe çökersem gerçeğe ulaşacağımı hissediyorum. Tek hafifletici yanı bu; bir tür soyluluk. Ağırbaşlılık. Bizim için hiçbir çıkar yol olmadığı gerçeğiyle yüzleşeceğim” sözleriyle, melankolik ruh halinin yoğunluğunu en çıplak haliyle açığa vurur.
PKK’nın Silahlı Ve İdeolojik Çıkmazları
30 Mayıs 2016 Pazartesi
Asimetrik savaşta TSK çok avantajlıydı. Sur, Silopi, Yüksekova gibi Kürt halkının yaşadığı şehirleri yıka yıka ele geçirdi. “Çözüm değil savaş” isteyen cephe zafer kazandı. “AKP’yi ne olursa olsun yıkmalıyız”, “Erdoğan'ı devirene kadar savaşacağız” diyen PKK, barış görüşmelerinde muhatap olmaktan çıktı, hendeklerde başlattığı silahlı mücadeleyi de kaybetti.
Türkiye’de Emekliliğin Özelleştirilmesi ve Zorunlu Özel Bireysel Emeklilik Sistemine Geçiş: Katı Ola
26 Mayıs 2016 Perşembe
Türkiye yakın tarihte kamusal emeklilik sistemine ek olarak, zorunlu ve özel bireysel emeklilik sistemini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Yüksek siyasetin karmaşasından olsa gerek henüz bu yaklaşan köklü dönüşüm olasılığı üzerine görünür bir kamusal tartışma yürütülmüyor. Halbuki bu kritik dönemeçte zorunlu özel bireysel emeklilik sisteminin kamusal emeklilik sisteminden farkları ve bu farkların olası toplumsal sonuçları üzerine düşünmeye ve tartışmaya ihtiyaç var.