Airbnb'ye Karşı Fairbnb
23 Temmuz 2025 Çarşamba
Bir şehir sabahına kendi gündelik ritmiyle değil de, Airbnb puan tablolarının gözde bölgeleriyle başlıyorsa, sokaklarına rezervasyon algoritmalarının gölgesi düşmüşse, orada kentsel hayatın yönü değişmeye başlamış demektir. Burada evler, insan hikâyelerinin birikimi olmaktan çıkıp geçici konaklama hücrelerine dönüşür. Caddeler, tabelasız ama tekno-kataloglarda tanımlanmış “paket deneyimler” olarak pazarlanır. Haritaların dijital uğultusu, yaşanılan mekânın sesini boğar. Airbnb’nin izinde biçimlenen bu düzende sadece kiralar artmaz; mahalleler dönüşür, komşuluk dağılır, insanlar yerinden edilir. Ve kentin belleği, sessizce silinir. İşte tam da bu görünmeyen dönüşümün ortasında, başka bir ihtimal filizlenir: Fairbnb.
İsrail’in Gazze soykırımı
21 Temmuz 2025 Pazartesi
Meclis başkan yardımcısı Nissim Vaturi, X’te yaptığı paylaşımda İsrail’in görevinin “Gazze Şeridi’ni yeryüzünden silmek” olduğunu söyledi. İsrail’in eylemleri, Gazze Şeridi’ni Filistin nüfusu için yaşanmaz hale getirme niyetinin hayata geçirilmesi olarak anlaşılabilir. Bana göre hedef, o zaman da buydu, bugün de bu: Ya nüfusu tümüyle Gazze’yi terk etmeye zorlamak ya da —gidecek yerleri olmadığından— bombalamalarla, yiyecek, temiz su, temizlik ve tıbbi yardımdan ciddi ölçüde yoksun bırakmak suretiyle bölgeyi Gazze’deki Filistinlilerin bir topluluk olarak yaşamlarını sürdürmeleri ya da yeniden kurmalarının imkânsız olacağı hale getirmek. Kaçınılmaz olarak şu sonuca vardım: İsrail, Filistin halkına karşı soykırım suçu işliyor.
Tarih Yapıcı Fikirler
20 Temmuz 2025 Pazar
Bu tarihin sol için sunduğu dersler nelerdir? En başta gelen ders şudur: siyasi eylemin dengesi ve tarihsel değişimin sonuçları açısından fikirler son derece önemlidir. Modern çağda büyük ideolojik etkiler yaratan üç temel örnekte de aynı örüntü karşımıza çıkar: Aydınlanma, Marksizm ve Neoliberalizm. Her üçünde de, oldukça gelişmiş düşünce sistemleri, başlangıçta çevrelerindeki siyasal ortama yabancı, onunla gerilim halinde ve kısa vadede etkili olma umudu taşımaksızın ortaya çıkmıştır. Bu fikirler, başlangıçta etkisiz görünseler de, büyük bir nesnel kriz patlak verdiğinde –ki bu krizlerin nedeni bu fikirlerin kendisi değil, başka etkenlerdir– daha önce sessizce birikmiş entelektüel kaynaklar haline gelmiş ve bir anda büyük bir güç kazanarak olaylara yön veren, toplumu seferber eden ideolojilere dönüşmüştür. 1790’larda, 1910’larda ve 1980’lerde hep aynı model tekrarlanmıştır. Fikirler ne kadar radikal ve ödünsüz olursa, kriz koşulları içinde etkileri de o kadar kapsamlı olur. Bugün hâlâ dünyanın büyük bölümünde egemen olan tek bir ideolojiyle karşı karşıyayız. Direniş ve itiraz hâlâ sürüyor, ama sistemli ve ödünsüz bir ifade biçiminden hâlâ yoksun.
30 Yıllık Tutsaklık: “Müebbetlikler”
19 Temmuz 2025 Cumartesi
Hatta birçoğunun cezaevindeki son yılları, kamuoyunda da oldukça eleştirilen, Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları’nın işletildiği döneme denk geldiğinden, tahliyeleri gecikti, koşullu salıverilme hakları, iyi halli olmadıkları veya pişman olmadıkları gerekçesi ile tanınmadı. Örneğin “pişman değil misin” sorusuna “ayıp değil mi bu soruyu soruyorsunuz” diyen mahkumun cezası 6 ay ertelendi. Neredeyse 3 yıla varan fazla sürelerle cezaevinde kalanlar oldu. 30 yılın sonunda tahliye edilmedikleri her günün, aileleri ve kendileri için nasıl ağır bir işkence olduğunu, tahliyeleri engelleyen siyasi irade de bilmektedir.
Narin Güran Vakası ve Günah Keçisi Arayışı: Maksimalist Bakışın Tefessühü
16 Temmuz 2025 Çarşamba
Evet, tekrar ediyorum, bazı suçlar sadece suçtur. Türkiye’nin doğusunda toplumsal yapıya ve devletle kurulan sorunlu ilişkilere dair tonlarca şey söylenebilir; söyleniyor ve yazılıyor da. Ama bazı suçlar sadece suçtur. Bu bağlamda vicdanlı insanları bu şekilde düşünmekten alıkoyan, büyük anlatılarla bir aileyi kolaylıkla hedefe koyarak vicdani bir iyilik, doğruluk, güzellik hissine ulaştıran neydi; bunlara kafa yormanın daha çarpıcı ve öğretici olduğunu düşünüyorum. Siyasi-sınıfsal kırılganlık ve bu kırılganlığın yıllara yayılan öfkesi mi? Neydi demokrat, orta sınıf, eğitimli insanları (ve dahi tüm kamuoyunu) somut verilerden koparan ve büyük anlatılara dört elle sarılma ihtiyacını hissettiren? 18 dakikada bunca fantastik olayın gerçekleşme ihtimaline neden bu kadar inanmaya hazır idi insanlar? Yapısal analizi yapılacaksa bence bunlara evveliyat verilmeli.
Solun "Terörsüz Türkiye" İle İmtihanı
14 Temmuz 2025 Pazartesi
Siyaset sahnesi irili ufaklı depremlerle çalkalanan Türkiye’de majör sorunlarla etkileşimli güncel meselelerin istikametini kestirmeye çalışmak fal açmak bir yerde. Kürt meselesini, yasadışı örgütlenmelerin varlığına son vererek sulha kavuşturma amacına bağlanmış yeni uzlaşma arayışı bu gibi meselelerin başlıcası. “Terörsüz Türkiye”yi o vesileyle önümüzde bulduk. Din ve milliyetçilik merkezli toplumsal militarizasyon Ortadoğu’yu salkım saçak kaplarken. Güney Mezopotamya’ya kadar genişleyen savaş atmosferinde kotarılan “Terörsüz Türkiye” bir tür savunma doktrini olarak yapılandırılmış görünüyor. Cumhuriyet’in 100. yıldönümü açıklamalarında anılmayan bir iç dinamik, sonuçları itibariyle İsrail’e stratejik avantaj kazandıran Aksa Tufanı saldırıları ardından hatırlandı.
Nadir Bir Toplumsal Eylem Olarak Stage-Diving: Ulus Baker’i Anarken
12 Temmuz 2025 Cumartesi
Herkesin kendi bacağından asıldığı bir devirde -her devirde- ne büyük cesaret, ne büyük boş vermişlik, kendi bakımını kolektif ele bırakmak! Ne büyük cesaret bu boş vermişlik! Boş vermişlik mi? Belki de mutlak beyhûdeliğin eksiksiz idraki. Melankolinin vücut bulmuş hâli. Gerçi, merkeze yakın halkalardan dostumuz Can Gündüz ilk Ulus Baker Buluşması’nda bu kaba hatlı eskize mugayyir, ince bir açı yakalamıştı; dikkat kesilmeli buna, tutunmalı: “Ulus bir Beckett karakteri gibi bu lafı [“yapacak bir şey yok”] her tekrar ettiğinde, söz konusu olan aynıyı yeniden üreten bir atâlet hâli değil, yeninin imkânlarını araştıran bir süredurum hâlidir. Diğer bir deyişle, ‘yeni’yi üretmek adına yapmak zorunda olduğumuzu yapmaktan başka yapacak bir şey yoktur. Atıl binalar, kentler, toplumlar imhalarını beklerler, yapacak bir şeyi olmayanlar ise boş durmaz, bir takım tuhaf kazılar yaparlar. Bu kazılar halka açıktır, dileyen katılır.”
Türkiye’de Demokrasisizlik Artık Bir Beka Sorunu!
10 Temmuz 2025 Perşembe
“Politik güç” farklı düşünsel ve vicdani geleneklerden, farklı politik aidiyetlerden gelseler de, ortak bir politik kanaatte ve bu kanaatten hareketle ortak bir politik eylemlilikte buluşmuş olan insanların bu eylemliliğinden doğan bir şeydir, Arendt’e göre. O eylemlilik sürdüğü sürece, onun içinde yeniden üretilir, büyür; eylemlilik hali sekteye uğradığında veya durduğunda ise  küçülür ve hatta yok olur. Politik gücü var eden şey özgür ve eşit insanların, farklı farklı yollardan gelip aynı meydanlarda buluşmaları, aynı vicdani/siyasi kanaatlerde ortaklaşmaları olduğu için, kendisinden başka bir meşruiyet kaynağına ihtiyacı yoktur. Politik güç varlığını onu oluşturan eşit ve özgür insanların, eşit ve özgür akıllarına ve vicdanlarına, onların rızasına borçludur ve tam da bu nedenle kendiliğinden meşrudur — öyle ki Arendt’e göre politik güç, politik meşruiyet demektir.
Karen Armstrong’un Yardımıyla Trumpizm’i Anlamaya Çalışmak ya da Bindik Bir Alamete… (II)
8 Temmuz 2025 Salı
Bu yazıda aktarılan görüşlere göre, Trump’ın “Beyaz Evanjelist destekçilerinin çoğu… daha büyük bir savaşın yaratacağı tehlikeleri umursamıyorlar çünkü (onlara göre) böyle bir çatışma dünyanın ahir zamanlara yaklaştığı… İsa’nın Kıyamet Günü Dirilişi (Second Coming) ve İsrail’in yükselişine ilişkin İncil’deki kehânetlerin gerçekleşmesinin önünün açıldığı” anlamına gelecek. “Onlar bir savaşın İsa’nın dönüşüne yol açacak bir dizi olayı tetikleyeceğine inanıyorlar.” Bu ahir zamanlar teolojisi çerçevesinde, yıkım her zaman Tanrı’nın çalışmakta olduğunun ve geri dönmek üzere olduğunun işaretidir.  Bu teolojide her şey ne kadar kötüye giderse sona o kadar yaklaşılmıştır.
İzmir’e Uygulanan Sessiz Kuşatma
5 Temmuz 2025 Cumartesi
Geçmiş sandığımız şeyler bazen bugünün aynasına dönüşür. Türkiye’de yerel yönetimlere dönük baskı politikaları da tam olarak böyle. Dün HDP üzerinden kurulan “iç düşman” siyaseti, bugün yönünü CHP’li belediyelere çevirmiş durumda. Yerel demokrasi, sadece kayyumlarla ya da toplu tutuklamalarla değil, kaynakları keserek, projeleri durdurarak ve halkın seçtiği temsilcileri etkisizleştirerek kuşatılıyor. İşte bu yeni dönemde İzmir, adeta cezalandırılan şehir olarak konumlanmış durumda. 2023 yılı yatırım programına baktığınızda durum daha da netleşiyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, kendi yürüttüğü metro projelerine Ankara’da 15,8 milyar TL, İstanbul’da 19,3 milyar TL ayırırken, İzmir’e 0 TL destek veriyor.
Kahraman Sokak Fetişizmi Haysiyetsiz Uzlaşıya Karşı!
3 Temmuz 2025 Perşembe
19 Mart sonrasında bir muhalif mücadele yöntemi olarak sokağın; uzun süredir istirahatte olduğu hasta yatağından kalkmış ve gerilip gözlerini ovuşturarak etrafa bakınmakta olan mahmur bir seçenek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kabaca bir isimlendirmeyle Saraçhane protestoları, artık aynı rejimi dahi paylaşmadığı Gezi olaylarından beri baskılanan muhalif duygu birikiminin tabii ve yerinde bir tezahürü idi. Halbuki aradan geçen zamanda hükumet içerisinde ciddi yolsuzluklar peyda olmuş, nabzı düşen iktidar partisi o esnada hakim olunan devlet mekanizmaları vasıtasıyla akla hayale gelmeyecek korkunç yollarla beş ayda hayata döndürülmüş, ülkenin anayasası ve dolayısıyla rejimi bir gecelik bürokratik cambazlıkla ham hum şaralopa getirilerek değiştirilmiş ve bunlara benzer şekilde bir meşru-alternatif yol olarak sokağı işaret edecek birçok olay yaşanmıştı.
Kaburgadan Bir Kafes
29 Haziran 2025 Pazar
Salt Beyoğlu bugünlerde adını ve duygusal ilhamını Güney Afrikalı yazar John M. Coetzee’nin “The Lives of Animals/ Hayvanların Yaşamı” adlı kitabından alan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergi kitabın kurduğu eleştirel perspektiften yola çıkarak bizi türler arasında kurduğumuz hiyerarşinin “Karanlık Ekoloji”ye doğru açılan kapısından içeri bakmaya davet ediyor. Bir arada yaşama becerisini edinememiş, kibirli ve kategorize etmeye hevesli bir türün üyesi olarak sergiyi yüzümüz kızarmadan gezmek pek mümkün olmasa da türler arası uyumu nihayet kuracağımız o oyunbaz ve neşeli geleceğin vaadine inanmak istiyoruz. Aksi halde türümüze ve “iyi” olmaya dair inancı tümden kaybedebiliriz ki bu dünyanın sadece kendisi için yaratıldığına inanan bir türün üzerine titrediği kibrini epeyce zedeleyebilir. Oysa buna henüz hazır değiliz.
Zamanın Ruhuyla Yüzleşmek: Robert Musil ve Niteliksiz Adam
27 Haziran 2025 Cuma
Her büyük edebî yapıt, yalnızca bireyin iç dünyasını değil, aynı zamanda ait olduğu çağın içsel yarılmalarını da görünür kılar. Robert Musil’in Niteliksiz Adam’ı, yalnızca bireysel bir yabancılaşma romanı değil, bir çağın ruhuyla hesaplaşmadır. Bu yazının başlığı olan “Zamanın Ruhuyla Yüzleşmek”, tam da bu yüzleşmenin hem bireysel hem de tarihsel yönünü ifade eder: Çünkü Musil’in romanı, yalnızca karakterlerin değil, bir imparatorluğun, bir düşünsel geleneğin ve bir etik sistemin çözülüşünü dile getirir. “Zamanın ruhu” kavramı, burada Hegelci anlamıyla yalnızca tarihin düşünsel izdüşümünü değil, aynı zamanda insanın tarihe karşı duyduğu derin çaresizliği de barındırır.
İnsanlığı Bekleyen Dipsiz Uçurum
23 Haziran 2025 Pazartesi
Bölgede fiilen nükleer silahlara sahip olan ülke İsrail’dir; üstelik İsrail hem Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı imzalamayı reddediyor hem de Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun denetimlerini kabul etmiyor. İran ile ABD arasında yürütülen nükleer müzakerelerde ilerleme sağlandığı sırada, İsrail İran’ın başmüzakerecisini hedef almış ve onunla birlikte bilim insanlarını, ailelerini, sayısız sivili –aralarında çocukların, bir sporcunun, bir öğretmenin, bir pilates eğitmeninin de bulunduğu çok sayıda insanı– ortadan kaldırmıştır. İsrail başbakanı, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediği gerekçesiyle hakkında tutuklama emri çıkarılmış bir kişidir.
Dünyanın Kumaşını Yeniden Dokumak
23 Haziran 2025 Pazartesi
Tek cümleyle ifade etmek gerekirse, Alain Badiou siyasal düşüncesini “kopuş” fikri üzerine kuran bir filozoftur. Ona göre, başka bir dünyayı siyasal olarak kurmanın ön koşulu mevcut dünyanın dokusuna nüfuz etmiş olan kapitalist mantığın kesintiye uğratılmasıdır. Düzenin kumaşının sökülmesi ve yeni bir hakikatle yeniden dokunması onun temel siyasal motivasyonudur. Onun felsefesi, bu radikal kesintiyi “olay” kavramı üzerinden kurar. Olay, verili durumun yasalarından çıkarsanamayan, öngörülemez bir kopuştur. Bu kopuş, yeni bir olanaklılığı ortaya koyar. Mustafa Demirtaş, bu yeni olanaklılığı ve ona giden yolu, Badiou’yu takip ederek radikal bir yenilik umudu olarak görüyor. 2023’te yayınladığı “Radikal Bir Yenilik Umudu Badiou ve Siyaset” kitabında bizi Badiou felsefesinin giriftliklerini çözümleyebilecek manivela olarak “olay” kavramı üzerine bir tartışmaya sokuyor.
Siyasal Narsisizm ve Yaşlı Siyaset: O Koltuğu Bırakmanın Zorluğu
22 Haziran 2025 Pazar
“Ben değil, milletim istiyor”, “Bize gösterilen teveccüh çok başka”, “Görevden kaçamazdım, halkın çağrısına kayıtsız kalamam” gibi ifadeler, liderin bir “biz” anlatısı kurmasına hizmet eder. Buna şu yüzden ihtiyaç var: “Ben” anlatısı lider için fazlasıyla çıplak kalır; “biz” diyen lider aslında “biz benim” der. Seçmenin ilgisini kendi kişiliğine yönlendiren ama bunu “milletin teveccühü” gibi sunan siyasetçi, narsistik eğilimlerini kolektif onayla pekiştirmiş olur. Siyasetçilere toplumuzda her zaman bir meraklı ilgi ve saygılı bir yaklaşım olur. Birçok siyasetçi, gittiği yerlerde gördüğü ilgiyi kişisel bir teveccüh olarak algılar ve bunu şöyle dile getirir.
Avi Shlaim ile söyleşi: “Netanyahu, ABD’yi İran'la savaşa çekmek istiyor”
20 Haziran 2025 Cuma
Unutmamak gerekir ki Hamas, salt bir terör örgütü değildir. Parlamenter yoldan iktidara gelen bir siyasi partidir. Ocak 2006’da, özgür ve adil geçen bir seçimde mutlak çoğunluğu kazandı; ama İsrail ve Batılı müttefikleri bu hükümeti tanımayı reddetti. Hamas diplomatik bir yol izlemeye çalıştı, ama bu yol ona kapatıldı. FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü), İsrail’le Oslo Anlaşmaları’nı imzaladı; tarihsel Filistin’in beşte dördü –yani %78’i– üzerindeki hak iddiasından vazgeçti, karşılığında tarihsel Filistin’in %22’sinde bir Filistin devleti kurulmasını kabul etti. Ama bu da İsrail için yeterli olmadı. Yerleşim yerlerini genişletmeye devam etti.
Netanyahu Durdurulmalı
15 Haziran 2025 Pazar
Netanyahu, içerideki bölünmelerle başa çıkabilmek için dış düşmanlara ihtiyaç duyuyor. İran’a yönelik bu saldırganlığı başlatmasından sadece bir gün önce, koalisyonu parlamentonun feshedilmesine dair bir oylamayı kıl payı atlattı. (Oylamanın temelinde, ultra-Ortodoks erkeklerin zorunlu askerlik hizmeti meselesi vardı.) Artık İran’la savaş gerçek bir ihtimal haline geldiği için, Netanyahu’nun kırılgan koalisyonuyla ilgili tartışmalar geri plana itilecek. Yıllar boyunca bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek için Hamas’ı destekleyen aynı Netanyahu’dan bahsediyoruz. Mart ayında Gazze’deki ateşkesi bozan da aynı Netanyahu. Son dönemde Gazze’deki ateşkes görüşmeleri sırasında, Hamas’ın yönetimden çekilmesine bile razı olmadığı bildirilen –çünkü varlığını dış düşman üretmeye ve onları diri tutmaya borçlu olan– aynı Netanyahu.
Bir Diaspora Uzamı Olarak Memleket ya da “Bu Atlı Karıncanın Bayım, Jim Crow Kısmı Nerede?”
13 Haziran 2025 Cuma
İstanbul Ansiklopedisi’nin Nesrin’ine dönelim yine. Onun veda etmeye hazırlandığı yer de yaşama umudu ve enerjisini tüketen, mutsuz eden, güven ve huzur vermeyen bir memleket algısıyla ilgili olduğu kadar, verili “vatan” kavrayışına daha yakın. Birinin gelirken diğerinin gittiği, bedel ödemeksizin kabul damgası taşınmasına izin verilmediği, birinin bırakmak üzere olduğu boşluğa diğerinin bin bir heves, beklenti ve heyecanla dolmaya çalıştığı, şair Sükrü Erbaş’ın “Biz bir kentten gideriz kent boşalır, bir evden koparız ev küçüldükçe küçülür, bir insandan ayrılırız dünyanın en büyük yabancısıdır” dediği anlamda, sanki var olmadığımız zamanların oyuğunda beliren bir dünyada, bir kopuş ve yeniden bağlanış biçimi hayata.
Unufak: “Öteki”lik ile Baş Etme Yolları
8 Haziran 2025 Pazar
Koptaş için sadece ötekinin perspektifinden bakmak yeterli değildir. Öteki kavramının dilimize tekil olarak yerleşmesinden dolayı olsa gerek öteki olmayı yekpare bir bütün olarak düşünüyoruz. Koptaş o yekpare bütünü bu romanda parçalar, içinden çıkarttığı birbirinden farklı tekil ve öznel ötekilikleri konuşturur. Başka bir ifadeyle, bir oğlan çocuğunun, yeni evlenmiş bir kadının ya da bir ihtiyarın ötekiliği nasıl deneyimlediğine tanık oluruz romanı okurken.
Hiçlik:  Benliğin ve Toplumun Boş Merkezine Dair Bir Düşünce Denemesi
5 Haziran 2025 Perşembe
Günümüzün dijital düzeni ise hiçliğe değil, doluluğa dayanır. Boşluk, sistem açısından verimsizdir; durmak, beklemek, tefekkür etmek algoritmaların ve veri akışlarının sürekliliğini tehdit eder. Byung-Chul Han’ın Şeffaflık Toplumu'nda işaret ettiği gibi, günümüz bireyi artık bir “performans makinesi”ne indirgenmiştir. Her şey görünür olmalı, anlatılmalı, sınıflandırılmalı ve tüketilmelidir. Oysa hiçlik, bu zorunlu görünürlük ekonomisine karşı bir direniş biçimi sunar. Bilinçli bir kayboluş değil, anlamın kendini geri çektiği bir varoluş halidir.
Bağlamanın “Dervişi”ne Veda
4 Haziran 2025 Çarşamba
Halk müziğine ve Alevi toplumuna bütün bu hizmetlerinin yanında Yavuz Hoca, bağlamanın felsefesini hayatına yerleştirmiş bir insandı. İki kızından büyüğünün ismi Ezgi, küçüğünün ise Deyiş’ti. Yaşantısı bir derviş bilgeliği, sadeliği ve olgunluğundaydı. Bu yüzdendir ki yazdığı şiirlerde “Dervişi” mahlasını kullandı. Kendini bildi bileli gerçeği ve gayesi olan bağlamasıyla yaptıklarından tatminkârdı, daha fazlasını hiç istemedi. Bu nedenle son dönemlerde artık konser vermiyor, programlara çıkmıyor, çok kullandığı kinayelerle Musa Hoca’ya “Musa da bu gidişle sahnede ölecek,” diyordu.
Eksik Olanın Duyulur Hali: Nurdan Gürbilek’te Sessizlikle Düşünmek
3 Haziran 2025 Salı
Gürbilek’in denemeciliği, Türkçede düşünmenin imkânlarını sınayan, sessizlikle söz arasındaki çatlağı bir düşünce mekânına dönüştüren özgül bir yazı rejimi kurar. Anlamı sabitlenmiş bir içerik ya da iletilmek istenen bir mesaj değil, sürekli ertelenen, belirsizliğin dokusunda yankılanan bir oluş halidir. Her metin, kendi sarmal hareketi içinde hem sezgiyle temas eder hem de analitik bir çözümleme üslubu kurar; çünkü düşünce, Gürbilek’in evreninde tamamlanmış bir bütünlüğe değil, kırılmış bir özneye, bölünmüş bir zamana, iç içe geçmiş bir kayıp topografyasına yaslanır.
Dünya Tütünsüz Günü’nde DSÖ ve Türkiye
29 Mayıs 2025 Perşembe
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 1998 yılından itibaren, 31 Mayıs tarihini, tütün ürünlerinin kullanımının getirdiği zararlara dikkat çekmek amacıyla “Dünya Tütünsüz Günü” olarak anmakta. Örgüt, bu yıl belirlediği tema ile, adölesanlar başta olmak üzere hedef grupları çeşitli cazibelerle bağımlı yapmak isteyen tütün şirketlerinin maskesini düşürmeyi amaçlamaktadır. Tütün şirketlerinin kazanç eksenli stratejileri arasında lezzet artırıcılar, çekici ambalajlar ve dijital medya aracılığıyla yapılan hedefli pazarlamaların yer aldığı uzun zamandır biliniyor. Öte yandan bugün itibarıyla gençler arasında e-sigara kullanımı, dijital dünyanın cazibesi de kullanılarak, kimi ülkelerde sigara içme oranlarını iki katına çıkarmış durumda. DSÖ, gün vesilesiyle, bu taktikleri açığa çıkararak, lezzet yasakları ve tanıtım kısıtlamaları gibi daha güçlü politikaların uygulanmasını savunuyor.