Ütopik sosyalizmin önemli isimlerinden Saint-Simon’un dediği üzere, bütün zaman ve bütün toplumlarda toplumsal kurumlar ile bilgiler, hünerler, fikirler, düşünceler, ideolojiler ve onların şekillendirdiği bütün(ler)lükler arasında uygunluk ve/veya koşutluk vardır. Sözgelimi dinsel-militarist toplumlardaki toplumsal kurumlar ile dinsel bilgi ve ideoloji yönelimli bir oluşum veya yapılanma arasında, feodal toplumdaki toplumsal kurumlar ile metafizik bilgi ve kültür birikimi arasında, kapitalist toplumdaki toplumsal kurumlar ile pozitif (bilimsel) bilgi yoğunluklu yönelim ve anlayışlar arasında –ünlü yapısal Marksist Louis Althusser’den ödünç alacağımız bir terimle– “uygunluk” vardır. Hiç kuşkusuz ki, dinsellik yoğunluklu anlayışlar çerçevesinde oluşan toplumsal kurumların Tanrı buyruklu teokrasinin, metafizik anlayış ve düşünlerin vücut verdiği şekillenmelerin totaliter kastçı feodal yapının üst piramidinde yer alan feodal aristokrasinin. Aydınlanmanın “akıl” anlayışına, gözlem ve deneye dayanan pozitivistik görüşün feodaliteyi alaşağı eden, dinin kamusal alandaki etkisini etkisizleştiren laik burjuvazinin çıkarına, öncelikli olarak işlevde bulunması yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu noktada kapitalist toplumun zorunlu olarak dönüşümüyle (devrimle) ve/veya infilak edişi ile oluşacağı Karl Marx ve onun bir kısım izleyicilerince (“gerçek Marksistlerce”) ileri sürülen sosyalist toplumdaki toplumsal kurumlar ile sosyalist toplumu önceleyen topluma göre daha gelişmiş, çoğunluğun çıkarına hizmet edecek bilgi, fikir, düşünce, ideolojiler ve bunların biçimlendirdiği düzenekler arasında uygunluk olacağı beklenebilir bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sosyalist toplumun habercisi olduğu savlanan kapitalist toplumdaki temel toplumsal kurumlar kapitalist toplumun medyası, okulları, spor ve diğer ideolojik aygıtları vasıtasıyla bireylerin her alanda bilinçlenmelerine ve örgütlenmelerine set oluşturan, sınıfsal ya da emek-sermaye çelişkisini gözardı eden eşitsizlikleri vurgulayan, başat sınıfın sınıfsal çıkarlarını üstün tutan fikir, bilgi ve ideolojiler çerçevesinde şekillenen “kapitalizm kültürü” sayesinde kendilerini idame ettirirler. Ancak kapitalist yapılanma ve kültür varlığını sürdürdükçe, yaşam süresini uzattıkça Marx ve gerçek Marksistlere göre zorunlu olarak –zor da olsa– kendi karşıtı kültürün ve yapılanmanın inşâ edilmesine/üretilmesine katkıda bulunacaktır.
İşte bu çerçeve içinde Birikim, temel değerler olarak bilimi, insan emeği ve özgürlüğünü alan, toplumsal yaşamı her alanında sömürüye, baskı ve insanlık dışı eylemlere, insanın özüne, işine ve ait olduğu topluma yabancılaşmasına karşı olan, sınıfsal ve sendikal hareketleri destekleyen, insanlar ve sınıflar arası eşitsizliklere karşı olan, kısacası her alanda eşitlikçi ve özgürlükçü bir yapılanmayı önemseyen sosyalist kültür ve bilincin filizlenmesine, yeşermesine ve olgunlaşmasına katkıda bulunan, tarihsel birikimi beyninde biriktirmiş, geç-kapitalist toplumun entellektüel birikimsel bütün(lük)üdür.
Tarihi, birikimsel bilgisi ile sürekli olarak süzgecinden geçiren, ama her defasında tarihe, şimdiye ve geleceğe katkı sağlayan Birikim’in ülkemizdeki mevcut sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasal yapılanmayı (odaklanmayı) insanların insan gibi yaşayabileceği, çocukların çalışmayacağı, şeker yiyebileceği, insanların ezilmeyeceği, her alanda yaratıcı, üretken, bilinçli, aktif, örgütlü ve heyecanlı olabileceği, bilim, emek ve özgürlüğün en temel değerler olarak kutsallaştırılacağı, sınıflar arası çelişki, zıtlık, gerginlik ve uçurumların en aza indirgeneceği, etnik ve ırksal ayrımcılığın olmayacağı bir toplumsal yapıya doğru kanalize etmede ve evirmede önemli işlev(ler) ve/veya misyon(lar) üstlendiği açıkça ortadadır.
Birikim, insana ve onun ürettiğine değer veren entellektüelin eşdeğeri ve onların toplandığı ve/veya sığındığı bir mekândır. Belirli bir çizgisi olan bu mekânda zaman zaman farklı çizgilerde yer alan insanların ürettikleri (sözgelimi kendim gibi) de yer bulmakta, konuk olabilmektedir. Ancak kendim de dahil Birikim’e her yazanın yaşadığı toplumun kültürünü, bilgi birikimini ve entellektüel düzeyini hep yükseltmeyi amaçladığını düşünüyorum. Kısacası yazan herkesin ortak özlemi bilinç düzeyi yüksek, her alanda etkili, aktif, katılımcı bireyler ile daha insancıl ve eşitlikçi bir toplumdur.
Birikimli Murat Belge tarafından 1975’lerde kurulan fakat bir süre sıkıyönetim darbesi yüzünden yayın şansı bulamayan ancak yaklaşık 8 yıldır sürekli yaşamını sürdüren belge niteliğindeki Birikim, Türkiye toplumunun bilinçlenmesine, aydınlanmasına, tartışmasına, eleştiri yapmasına ve dönüşmesine katkı sağlayacak tarihsele, felsefeye, sosyolojiye, siyasete, estetiğe ve güncele ait önemli konu ve düşünceleri birikimli-usta kalemlerle tartışan bir gelenektir.
Son söz olarak şunu yazmak istedim. Her fırsatta demokratik söylemi kullanan Mersin Üniversitesi’nde tarafıma ve Öğretim Elemanları Sendikası (ÖES) üyelerine yönelik anti-demokratik ve anti-bilimsel uygulamalarla uğraştığım (ama sonunda istifa etmek zorunda kaldım) için Birikim’e bir yıldır makale gönderemedim. Ama üniversite’ye ilişkin birikimim arttı. Okuyucudan özür diliyorum. Yazarı ve iyi bir okuyucusu olduğum Birikim’in toplumlar, insanlar ve entellektüeller yaşadıkça devam edeceğini düşünüyorum. Yeni ve nice sayılara belge olsun Birikim olsun. Gelecek olsun.