Ne Düşünüyoruz Bakalım?

İ’tizâl (heterodoxi) kendi başına ürkütücü ve yadırgatıcı değil; İ’tizâlden kendi dışında var olan ve muhtemelen i’tizâl gibi görünen tarzlara karşı bütün kepenklerini kapattığı, kendi üzerine kıvrılmayı tercih ettiği ve kendine yeterli olduğunu fikr-i sâbitine iman ettiği zaman tedirginlik duyarız. Çocukluk ve gençlik yıllarım “sosyalist kültür”le âşinâlık ve sempati tesis etmeye mâni bir iklimde geçti; bundan ötürü pişmanlık duyduğumu söyleyemem. Şu anda üzerinde durduğum fikrî mevziden bakınca Birikim dergisi bana ciddiye alınması gereken bir i’tizâl odağı olarak görünüyor. Birikim okurlarının bu kavramı düşmanlık belirten bir işaret saymayacaklarını ümidiyle Birikim’i, evvela düşünce dünyamızda sahih bir i’tizâl dergisi olarak değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum.

Farklılığa muhtacız, çünkü onlar fikrî koordinatlarımızı belirlemeye yarayan nirengi işaretleri gibi harita okumayı bilen herkese hizmet veriyorlar. Bu nokta-i nazardan Birikim dergisinin 100 sayılık bir külliyata erişmesini fikir hayatımız bakımından bir sıhhat alâmeti olarak görüyorum. Eğer varsa mesele, “i’tizâl”den değil, i’tizâl kabul ettiğimiz herhangi bir enerji kaynağının “kendine sâdık” olmamasından kaynaklanır. Tutarlılık, samimiyet ve kendi hakikatine sadâkat, her fikrî enerjinin mutlaka barışması gereken bir kimlik problemidir.

Resmî Gazete’yi saymazsak Cumhuriyetin tarihiyle yaşıt denecek kadar uzun ömürlü bir mevkûtemiz yok. Sovyet blokunun dağılmasından sonra Türkiye’de sosyalist kültürün fikriyâtını yapmak için yola çıkan Birikim’in 100 sayı gibi ciddi bir devamlılık göstermesi önemli bir kültür hadisesidir. Fikir dünyamızın en canhıraş problemi i’tizâl değil, belki tutarlılık ve devamlılık gibi itibar göstergelerinin de üstünde düşüncenin günlük hayatta karşılığını bulamamış olması. Bütün geleneksel cihazlarıyla devlet, hükümranlık iddia ettiği toplumun değerlerine bu kadar kaba ve ferâsetten uzak argümanlarla cephe almamış olsa, belki “zihni sancı” kavramının bile ne anlama geldiğini hatırlamayacaktık. Önyargı ve medyatik kanaat seviyesinden fikir endişesi katına yükselmek hâlâ ele geçiremediğimiz bir mevhîbe. Düşüncenin elitler arasında bile doğru dürüst deverân etmediği ve karşılık bulamadığı şu vasatta Birikim’in başarısı tek kelime ile alkışa lâyıktır.

Birikim’in Türkiye’de sosyalist düşünce ve birikimi ne derece temsil ettiği konusunda ahkâm kesmek için kendimi ehil görmüyor, ne kadar empatik düşünsem de kendimi “içeriden” biri gibi hissedemiyorum. Kendi yerini tayin için i’tizâle muhtaç olduğunu bilen her kalem işçisi gibi ben de, Birikim’in ne olması gerektiği ile değil, ne olduğu ile yetinmek durumundayım. Zaman zaman aktüalitenin tuzağına düşmek, dosya konusunu her zaman lâyıkıyla dolduramamak, “baba” imzaların yazı başlıklarını okuyunca peşinen neler söylemiş olabileceğini azbuçuk kestirebilmek, –sadece Birikim’in değil her fikir dergisinin ara sıra düşmekten kurtulamadığı zaaflar olarak– bana özellikle dile getirilmesi gereken tenkidler cinsinden görünmüyor. Birikim Batılı endüstri toplumlarının ızdırabıyla yoğrulmuş bir fikriyatın kültürünü, Batı’ya pek az benzeyen ve henüz endüstrileşmekte olan bir ülkede inşâ etmeyi gaye edinmiş bir dergi. Böyle bir dergi için teorinin lokal ihtiyaçlara cevap vermesi ve diriliğini koruyabilmesi bakımından “yerlilik” şüphesiz en büyük problem alanını teşkil edecektir.

Doğrusunu söylemek gerekirse bu sorulara ancak Birikimcilerin vereceği cevap meraka değer nitelikler taşır. Bu noktada Birikim camiasına yönelebilecek en ciddi tenkid “yerlilik” kavramı üzerinde düşünürken, esasen “yerli” olduklarını pek hesaba katmadan problemi empati cihazı yardımıyla analize kalkışmalarıdır. Bu algılama zaafı, Birikim’i ve benim nokta-i nazarımdan Birikim benzeri her i’tizâl hareketini teori ile tatbikat arasında dramatik medd ü cezirlere düçar kılıyor.

Birikim el’an ben ve benim gibiler için “ne düşünüyorlar bakalım?” merakını tatmin etmek noktasında ciddi, kendi içinde tutarlı ve seviyeli bir nirengi; günün birinde Birikim’e ve diğerlerine “ne düşünüyoruz bakalım?” merakıyla yaklaşmayı ümid etmek istiyorum; bunu gerçekten istiyorum.

Darısı “ikiyüz”e!