Birikim’in yüzüncü sayısı için okurlarına yapmış olduğu çağrıyla ilgili sohbet ederken, hafızamda Birikimle ilgili varolan anıları yokladım. Eskiden bugüne bir izin sürüp geldiğini hissettim.
Bunun için Birikim’le ilgili bir şeyler yazmaktan çok Birikim’in benim kişisel tarihimdeki izlerini yazmanın daha hayırlı olacağı kanısına vardım. Birikim’in kendisini abiler ablalar yazarlar.
“eski muhalefet” tarzı ve politik kültür baskın çıkıyor. Aslında resmî tarih yazımlarının karşıtı o tarihi yaşamışların anılarıdır. Ancak bu topraklarda yaşayan muhaliflerin anılarını yazmaktan uzak durduğu, ya da anılarını yazacak yaşa gelmeden bu dünyadan göç ettikleri de bir gerçek. Birikim’in işlevi biraz da solun sözlü kültür üzerinden gelişen yarı efsaneleştirdiğimiz geçmiş tarih anlayışına karşı, sol tarihin aslında mitlerden uzak olan, insanların kişisel tarihlerinden ayrı yazılamayacağının sinyalini vermesindedir.
Bugün yakın geçmişle ilgili arkadaş sohbetlerinde hâlâ yüreklerimizi sızlatan 12 Eylül darbesiyle (onun için darbelere gıcığız) ilgili anılarımızda kitaplar ve dergiler önemli yer tutuyor. Kimimizin toprak altlarında çürüttüğü, kimimizin banyo sobalarında yaktığı, hattâ biraz abartma taşısa da “12 Eylül’de Diyarbekir’de Dicle kitap akıyordu” gibi yarı efsanelerimiz de yok değil.
Ben de Birikim’le böyle bir süreçte tanıştım. Saklanacak ve yakılacak kitaplar tasnifinde sol klasikler (Troçki’ler yoktu) ve birçok sol derginin arasında çıkan (yanmaktan kurtulamadı) hoş, mütevazı görünüşteki dergiydi Birikim. Birikim yazısının üstündeki “Aylık sosyalist kültür dergisi” ibaresi ilgimi çekmişti. O dönem biraz da bu hangi çevrenin, kimin yayın organı merakıyla karıştırmıştım.
Türkiye sosyalist bireyler olarak kimilerimiz 12 Eylül askerî diktatörlüğünün karanlık zindanlarında, kimilerimiz saklandığımız mekânlarda biraz soluk almaya başlayınca, yaşanmış sosyalizmleri ve kollektif tarihimizi sorgulamaya, yanlışlarımız, eksiklerimiz karşısında sorduğumuz sorulara yanıt ararken Birikim’le yeniden karşılaştım. Özellikle seksenin ikinci yarısından sonra bir kısım sosyalist çevreler yaşanmış sosyalizmleri ameliyat masasına yatırmaya başlamıştı. Sosyalist demokrasi, Stalinizm, çoğulculuk vb. tartışmaların yoğunlaştığı süreçte herkes Birikim’i referans göstermeye ve atıfta bulunmaya başlamıştı. Bu süreçte birçoğumuz Gramsci, Althusser, Poulantzas vb. sosyalizm yaklaşımlarıyla tanışıp daha önceki sosyalizm tarihinin önyargılarını aştık. Bu süreçte Birikim’i bulmak ve incelemek bir hayli zorlaşmıştı. Artık sahaflarda aranan kıymetli bir dergi olmuştu.
Birikim’in ikinci dönemi ise benim için çok farklı bir süreçti. Artık Birikim’e hem çok yakın, hem çok uzaktım. 1989’da yeniden yayın hayatına başlarken dokuz yıl aradan sonra en anlamlı soruyu Can Yücel soruyor. Birikim: nedir? Kendince yanıtlıyor da “Birikim bir emirdir. Yaşama emridir. Her bir saatte dünyada uçan kuşun ve turnaların nereden gelip nereye gittiğini bilmektir.”
Ancak bu ülkede yaşayan ve hayatı değiştirme iddiasını kendisinin taşıdığını düşünen birçok sosyalist için Birikim, boşver bir kısım entellektüelin ve akademisyenin tartışma yaptığı bir dergi. Kimi sosyalist çevrelere göre ise Birikim, bu topraklarda post-Marksizmin, sivil toplumculuğun, Avrupa komünizminin temsilcisi. Birikim için bu tür kimi eleştirilerin haklılık payı olmakla beraber aslında Türkiye sosyalist hareketinin kuramsal değişimi izlenince kimi “en devrimci” çevrelerin sosyalizmi yazılı metinlerinde dahi kullanmazken Birikim’in logosunun altında aylık sosyalist kültür dergisi ibresinin bulunmasının büyük bir anlam taşıdığını düşünüyorum. Biri kim’in bugün hayatın meselelerine bizden yana cevap vermeye çalışan ender dergilerden biridir. Hele de biz sosyalistlerin bugün çok da üzerine kafa yormadığımız “şiddet, milliyetçilik sendromu, etnik kimlik ve azınlıklar, Türkiye’de devlet” vb. konulardaki çabası takdire değer.
Birikim’e bugünkü sosyalist çevrelerden çok akademisyenlerin ilgi gösterdiği, sol cenahın değişimine ve yenilenmesine çok fazla katkı sunmayan bir rotada yürüdüğü gerçeği de var. Ama bunda Birikim’in payı kadar Türkiye solunun tutucu ve geleneksel hayat tarzının da payı olduğu açıktır.
Son dönem Birikim’le ilgili sohbet konularından biriyse, bu ülkedeki her olağanüstü olaydan sonra, sol entelijansiya açısından farklı üç kulvarı yani, Birikim’i Y. Küçük’ü ve Aydınlık’ı izlemeden politika yapılamayacağı kanısıdır.
Birikim’in yaşanan ortamın ortaya çıkardığı meseleler karşısındaki yaklaşımının önemsenmesinin en önemli yanının bir sosyalist dergi olarak hayatı ve dünyayı geleneksel düşünce kalıpları dışında ele alma çabasıdır.