Türkiye Aydınının Birikimi

TEORİNİN TABİATI

Bilimsel sosyalizm, bütün bir tarih boyunca, yoksulluk, açlık, eşitsizlik, baskı ve sömürü karşısında kendilerine özgü bir hayat kurmayı düşlemiş, bunun için savaşmış insan topluluklarının süregiden özlemlerinin “modern çağ” koşullarında, yeniden tasarlanmasının sonucunda doğdu. Marx’ı kendisinden önceki “sosyalizm”lerden ayıran başlıca özelliği, her yeni toplumsal projenin, onu gerçekleştirecek bir toplumsal sınıf gücüyle anlamlı olduğunu göstermiş olmasıydı.

Birikim’in son yüz nüshalık emeğini değerlendirmeye böyle “kitabi” bir girişle başlamamın nedeni, derginin (1980 öncesini de sayarak) yaklaşık yüz elli aylık yayın hayatı boyunca bıraktığı genel izlenimle ilgilidir. Birikim, Türkiye solunun kendisi dışındaki bölümünce, “teori ve teori-ötesi”ni, siyasal pratikten daha önemli gören bir anlayışın temsilcisi olarak değerlendirilmiştir. Bir siyasal akıma dönüşmemeye gösterilen özel özenin, işçi ve emekçi sınıflar hareketinin “üzerinde” durma tercihinin bir sonucu olarak biçimlendiğini ve bunun Birikim’e genel niteliğini verdiğini söyleyebiliriz.

Fakat “siyasal pratiğin” önemsenmediği yolundaki değerlendirmenin gerçeği yansıtmadığını da görmek gerekiyor.

Birikim, Türkiye sol hareketinin belli başlı kavramlarının işlenmesinde ve birer siyasal araç olarak kullanılmasında, pek çok siyasal harekete öncülük etmiş, Türkiye’de genel olarak toplumsal ve siyasal hayatın analizi ve bunun sonuçlarının siyasal taktikler halinde inşâ edilmesinin başlıca argümanlarını oluşturmak bakımından, siyasal pratiğin de önemli bir ögesi olmuştur.

Bugün, yaygın ve etkili sol siyasal örgütlerin, teorisyenlerin ve yazarların pek çoğu (örneğin ÖDP), bu yüz elli ay boyunca ileri sürülmüş tezlerden ve kavramlardan oluşan bir zemin üzerinde hareket etmektedir. “Sivil toplum”, “meşrûiyet” gibi kavramları, solun gündemine sokan ve bu kavramların birer hareket ekseni halinde ele alınmasını sağlayan, Birikim’dir. Türkiye’de ilk kez, sosyalizmde bir devrimi önermek, Marksizmin temel kavramlarını ve argümanlarını tümüyle yeniden tartışmaya sokmak ve bu anlamda Marksist olmayan yeni bir sosyalizm anlayışı inşâ etmeye yönelmek de, Birikim’in hüneri olmuştur.

Öyleyse Birikim’i tanımlayan başlıca özellikleri şöylece özetleyebiliriz: Birincisi, Birikim, gerçekten siyasal örgüt ve hareket olma iddiası taşımaz ve bunu toplumsal sınıf hareketinin teknik bir yanı olarak kendi eyleminin dışında tutar.

Bu temel özelliğiyle görünürde çelişir gibi duran ikinci özelliği, Birikim’in, önerdiği ya da tartıştığı kavramlar ve tezler aracılığıyla, dolaysız olarak siyasal pratiğin içinde olmasıdır.

Birinci özelliğin anlamı, işçi ve emekçi hareketinin “dışında” durmaktır. Böylece, gerçekleştirilmek istenen her toplumsal projenin mutlak olarak bir toplumsal sınıf gücüne ihtiyaç duyduğunu ileri süren tez açısından bakıldığında, Birikim’in “ayakları havada” bir teori hareketi olduğu söylenebilir. Kanımca, bu benzetme, Birikim’in ve Türkiye solunun bir özelliği açısından yanlıştır. Birikim, geleneksel Türkiye solunun temel dayanağı olagelmiş aydın hareketinin bir bileşeni ve onun derinden işleyen kafasıdır. Bu anlamda, “ayakları havada” değildir. Ama bir bütün olarak, Türkiye aydının temel karakteristiklerini yansıtır biçimde, sınıf hareketiyle ilişkisi asgari noktadadır ve bu anlamda, gerçekten “yere basmayan” bir teori hareketi olarak kalmıştır.

Ne var ki, tıpkı doğanın boşluktan hoşlanmaması gibi, teori de, hangi anlamda olursa olsun, havada dolaşmaktan hoşlanmaz. Er ya da geç, iyi ya da kötü, konacak bir yer bulur. Her sözün, örtük ya da açık, hemen burada bekleyen, ya da biraz gecikerek ortaya çıkacak bir muhatabı, tilmizi ya da izleyicisi olacaktır. Birikim’in söyledikleri de, işçi ve emekçi sınıf hareketinin dışında, ama onunla bir biçimde ilgilenen diğer bütün kesimler arasında kendisine özgü hareket alanları bulmuştur. “Sivil toplum” ve bu kavram ekseninde gelişen ilişkiler, bunun tipik örneklerinden birisidir. Ali Bulaç, Abdurrahman Dilipak gibi isimleri, müttefikimiz olarak tanımış olmayı da, solumuzun küçük imaj dünyasında Demirel’in bir demokrasi kahramanı haline getirilmesini de, büyük ölçüde Birikim yazarlarının çabalarına borçluyuz!

“Meşrûiyet” kavramının başına gelenler de bundan daha iyi olmamıştır. Devrimci, sosyalist hareketin toplumsal ve siyasal meşrûiyet kazanması, kuşkusuz onun hegemonyasının bileşenlerinden birisidir. Ama, burası Türkiye! Ağzından çıkan her kelimenin, kullananın niyetinden bağımsız bir kimliğe kavuşmasının olanakları, olağanüstü zengin bir ülke! “Meşrûiyet” de, daha ilk telaffuz edildiğinde bu akıbete uğramaktan kurtulamadı; “egemen siyasal kurumlar, çevreler vs. tarafından kabul edilir halde bulunmak” anlamını kazandı ve bu içeriğiyle, haklı olarak mahkûm edildi. Bu çarpık içeriğin oluşmasında, Birikim yazarlarının sorumluluğunun olmadığı söylenemez.

GELENEĞİN DEVAMI

Birikim, bir zamanlar Mümtaz Soysal’ın söylediği gibi, “Avrupa çapında bir sosyalist kültür dergisi” olmaktan çok, Türkiye aydın hareketinin geleneksel bir sürdürücüsü olma özelliğini taşımıştır. Bu gelenekte, Tanzimat, İttihat ve Terakki ve Kadro hareketinin izleri vardır. Haksızlık etmemek için, bunun ideolojik ve örgütsel bir devamlılık olmadığını hemen belirtmek gerekir. Birikim’i bu geleneğe bağlayan özellik, Türkiyeli aydının genel ve tarihsel karakteristiği olan, “ecnebi”lik durumudur. Bu, İslâmî harekete ve “İslâmcı aydınlara” geleneğe aykırı değerler biçmekle de kırılamamıştır. Çelişik görünse de, bu tutum, bu özelliğin bir sonucu olarak doğmuştur. Kuşkusuz, bütün önceleri gibi, Birikim de, Avrupa’da olup biten ne varsa, Türkiye’de de bilinsin istemiş ve bunu büyük ölçüde başarmıştır. “Geleneksel”, “resmî” sosyalizm dışında kalan, teoriyi kendi içinde bir amaç olarak gören, “yenilikçi”, “eleştirel” vs. kişi ve akımlar, onun aracılığıyla Türkiye’de tanındı. Bunun gerçekten önemli bir katkı olduğunu söylemek gerekir. Marksizm karşısındaki (ya da yanındaki) tutumu ne olursa olsun, dünyayı kavramak ve yorumlamak bakımından teorinin değişik ve çok yönlü bir araç olarak kullanılmasının örneklerine ihtiyaç duyanlar, Birikim’den bu bakımdan sonuna kadar yararlandılar. Dergiye niteliğini veren yazarların siyasal ve ideolojik tutumu bir yana, derginin bir bütün olarak, taşıdığı ve yansıttığı birikim, değerlidir.

Sonuç olarak, yayın hayatı boyunca, güncel siyasete ilişkin bütün girişimlerinde zararlı sonuçlara yol açan Birikim, Türkiye’nin çorak teorik ortamında yarattığı canlılık ve eleştirel verimlilik sayesinde, gelecekte hayırla anılacaktır.