Tanıl, “Birikim’in 100. sayısı için bir şeyler yazar mısın?” dediğinde Birikim’in hayatımdaki yerini düşündüm. Aksu köyünde büyümüş, liseyi parasız yatılı okumuş birisi olarak 1970’lerin görece eşitlikçi Türkiye’sinin yarattığı imkânlarla 1976’da Hacettepe Tıp Fakültesi’ne girmiştim. Lise yıllarında Vedat Türkali, Sevgi Soysal, Nazım Hikmet ve Politzer okumuş, o yıllarda yeni başlayan öğrenci olaylarını Cumhuriyet gazetesinden izlemiştim (Nuray Erenler’in Hacettepe’de vurulmasından sonra Oktay Akbal’ın Ceyhun Atuf Kansu’nun onun için yazdığı şiir ile başlayan yazısını Kütahya Lisesi pansiyonunun bodrumunda gizlice ağlayarak okumuştum). Sonunda çalışkan, meraklı, çekingen birisi olarak üniversite yaşamına dahil oldum. Hacettepe Merkez Yurdu’nda kalıyordum ve kantindeki masalarda yapılan tartışmalara katıldıkça ilk kez duyduğum yüzlerce kavram ve isim ile karşılaştım. İlk aylarda bir taraftan bu insanlar bunca şeyi nasıl öğrenmişler diye moralimin bozulduğunu diğer taraftan da liseden devreden çalışkan öğrenci psikolojisiyle öğrenme isteğimin kamçılandığını hatırlıyorum.
İşte o yıllarda en çok duyduğum sözcüklerden birisi “THKP-C” idi. Hemen herkes iştahla kullandıkları bu kısaltmanın ve arkasındaki tarihin dinleyenlerce bilindiğini varsayarak konuşuyordu. Ben “THKP-C”yi şimdi bir şiir adı olarak düşündüğüm Mahirler öldürüldüğünde anamın yaktığı ağıtların hüznü ve zamanın sıkıyönetim bildirilerini okuyan radyo spikerlerinin telaffuzu ile hatırlıyordum.
Üniversitemin ilk yılında hırsla birçok şeyi öğrenmeye/okumaya, bu nedenle de her gün Zafer Çarşısı’na uğramaya başladım. O zamanlar dergiler kitapçıların kapılarında dururdu ve bir gün kapağında “THKP-C’nin Analizi-I” yazan bir dergi gördüm. Adının altında “Aylık Sosyalist Kültür Dergisi” yazması bana güven verdi ve hemen dergiyi aldım. “THKP-C” ile ilgili yazıyı yutarcasına okudum ve Hacettepe Yurdu’nun kantinindeki konuşmaların ötesinde bir akıl, bilgi, dil ve kavrayış ile karşılaşmanın heyecanını duydum. Birikim’i aldığım o günü hayatımın hep önemli bir günü sayarım. O günden sonra hep Birikim okudum.
Bugün bile Murat Belge’nin Mehmet Ayhan ile yaptığı tartışmaları, Ömer Laçiner’in (Muzaffer ile anlamak için paketlerce sigara içip kafa patlattığımız) Ekonomizm yazılarını, Zeki Erginbay’ın ölümünden sonra Can Yücel’in yazdığı “Dün gece seni seyrimde gördüm cerenim” diye başlayan şiirini bir bütünün parçaları olarak zihnimde taşıyorum. Geriye dönüp baktığımda zihinsel ve duygusal dünyamın oluşumunda köyde geçen çocukluğum kadar Birikim Dergisi’nin ve o dergiyi vareden, bugünlere taşıyan Murat ve Ömer ağabeylerin katkısının olduğunu görüyorum. Onlara Birikim’in ilk sayısından beri Türkiye (ve Dünya) sol hareketine yaptıkları katkının yanında benim gibi birçok kişinin zihinsel gelişimlerine yaptıkları katkı için de teşekkür ediyor, şükranlarımı ve sevgilerimi sunuyorum.